İşte, o vakit, şu İkinci Remizdeki muktazîler ve gelecek işaretlerdeki gayeler gösterildi. Ve yakînen bana bildirildi ki, kâinattaki kudretin faaliyeti ve seyir ü seyelân-ı eşya o kadar mânidardır ki, o faaliyetle Sâni-i Hakîm envâ-ı kâinatı konuşturuyor.

Güya göklerin ve zeminin müteharrik mevcutları ve hareketleri, onların o konuşmalarındaki kelimelerdir; ve taharrük ise, bir tekellümdür. Demek, faaliyetten gelen harekât ve zevâl, bir tekellümât-ı tesbihiyedir. Ve kâinattaki faaliyet dahi, kâinatın ve envâının sessizce bir konuşması ve konuşturmasıdır.

ÜÇÜNCÜ REMİZ

Eşya zevâl ve ademe gitmiyor; belki daire-i kudretten daire-i ilme geçiyor, âlem-i şehadetten âlem-i gayba gidiyor, âlem-i tagayyür ve fenâdan âlem-i nura, bekàya müteveccih oluyor.

Hakikat nokta-i nazarında, eşyadaki cemâl ve kemâl, esmâ-i İlâhiyeye aittir ve onların nukuş ve cilveleridir. Madem o esmâ bâkidirler ve cilveleri daimîdir; elbette nakışları teceddüd eder, tazelenir, güzelleşir.

Ademe ve fenâya gitmiyor; belki, yalnız itibarî taayyünleri değişir. Ve medar-ı hüsün ve cemâl ve mazhar-ı feyiz ve kemâl olan hakikatleri ve mahiyetleri ve hüviyet-i misaliyeleri bâkidirler.

Zîruh olmayanlar, doğrudan doğruya onlardaki hüsün ve cemâl, esmâ-i İlâhiyeye aittir; şeref onlaradır, medih onların hesabına geçer, güzellik onlarındır, muhabbet onlara gider; o âyinelerin değişmesiyle onlara bir zarar îras etmez.

Eğer zîruh ise, zevil’ukulden değilse, onların zevâl ve firakı bir adem ve fenâ değil; belki vücud-u cismanîden ve vazife-i hayatın dağdağasından kurtulup, kazandıkları vazifenin semerelerini bâki olan ervahlarına devrederek, onların, o ervâh-ı bâkiyeleri dahi birer esmâ-i İlâhiyeye istinad ederek devam eder, belki kendine lâyık bir saadete gider.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Sonraki Risale: İkinci Makam
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem : yokluk, hiçlik
âlem-i gayb : görünmeyen âlem
âlem-i nur : nur âlemi
âlem-i şehadet : görünen âlem, dünya
âlem-i tagayyür : değişken âlem
âyine : ayna
bâki : devamlı, sürekli
bekà : devamlılık ve kalıcılık, sonsuzluk
cemâl : güzellik
cilve : yansıma, görüntü
dağdağa : kargaşa, karışıklık
daire-i ilim : ilim dairesi
daire-i kudret : Allah’ın sonsuz güç ve iktidarının hâkim olduğu daire
eşya : şeyler, varlıklar
faaliyet : çalışma
fenâ : gelip geçicilik; yokluk, yok oluş
firak : ayrılık
hakikat : gerçek
harekât : hareketler
hüsün : güzellik
hüviyet-i misâliye : misâl âlemindeki fotoğraf
îras etme : netice verme, sebep olma, bırakma
itibârî : varsayıma dayalı
mahiyet : bir şeyin iç yüzü, gerçeği
mânidar : anlamlı
mazhâr-ı feyz ve kemâl : mükemmellik ve berekete erişme, kavuşma
medâr-ı hüsün ve cemâl : maddî ve manevî güzellik kaynağı
medih : övgü
mevcut : varlık
muhabbet : sevgi
muktazî : gerekçe
müteharrik : hareketli
müteveccih : yönelmiş
nokta-i nazar : bakış açısı
nukuş : nakışlar
remiz : işaret
Sâni-i Hakîm : herşeyi hikmetle ve san’atlı bir şekilde yapan Allah
semere : meyve, netice
seyir ü seyelân-ı eşya : varlıkların hareketleri, akıp gitmeleri
taayyün : belirlenme, ortaya çıkma
taharrük : hareketlenme
teceddüd : yenilenme
tekellüm : konuşma
tekellümât-ı tesbihiye : Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anan konuşmalar
vazife-i hayat : hayat vazifesi, görevi
vücud-u cismanî : maddî vücut, beden
yakînen : kesin olarak
zevâl : kaybolma, sona erme
zevil’ukul : akıl sahipleri
zîruh : ruh sahibi
Yükleniyor...