Ve elbette o lezzet-i mukaddese ile beraber, hadsiz Onun merhameti cihetiyle, faaliyet-i kudreti içinde, mahlûkatının istidatları kuvveden fiile çıkmasından ve tekemmül etmesinden neş’et eden, o mahlûkatın memnuniyetlerinden ve kemâllerinden gelen, Zât-ı Rahmân ve Rahîme ait, tabiri caizse, hadsiz memnuniyet-i mukaddese ve hadsiz iftihar-ı mukaddes vardır ki, hadsiz bir surette, hadsiz bir faaliyeti iktiza ediyor.

Ve o hadsiz faaliyet dahi, hadsiz bir tebdil ve tağyir ve tahvil ve tahribi dahi iktiza ediyor. Ve o hadsiz tağyir ve tebdil dahi mevt ve ademi, zevâl ve firakı iktiza ediyor.

Bir zaman, hikmet-i beşeriyenin, masnuatın gayelerine dair gösterdiği faideler, nazarımda çok ehemmiyetsiz göründü. Ve ondan bildim ki, o hikmet abesiyete gider.

Onun için, feylesofların ileri gidenleri, ya tabiat dalâletine düşer veya sofestaî olur veya ihtiyar ve ilm-i Sânii inkâr eder veya Hâlıka “mucib-i bizzat” der.

İşte, o zaman, rahmet-i İlâhiye Hakîm ismini imdadıma gönderdi; bana da masnuatın büyük gayelerini gösterdi. Yani, herbir masnu öyle bir mektub-u Rabbânîdir ki, umum zîşuur onu mütalâa eder.

Şu gaye bir sene bana kâfi geldi. Sonra san’attaki harikalar inkişaf etti; o gaye kâfi gelmemeye başladı. Daha çok büyük diğer bir gaye gösterildi.

Yani, herbir masnuun en mühim gayeleri Sâniine bakar; Onun kemâlât-ı san’atını ve nukuş-u esmâsını ve murassaât-ı hikmetini ve hedâyâ-yı rahmetini Onun nazarına arz etmek ve cemâl ve kemâline bir âyine olmaktır, bildim.

Şu gaye hayli zaman bana kâfi geldi. Sonra, san’at ve icad-ı eşyadaki hayret-engiz faaliyet içinde, gayet derecede sür’atli tağyir ve tebdildeki mu’cizât-ı kudret ve şuûnât-ı rububiyet göründü.

O vakit bu gaye dahi kâfi gelmemeye başladı. Belki şu gaye kadar büyük bir muktazî ve dâi dahi lâzımdır, bildim.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Sonraki Risale: İkinci Makam
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

abesiyet : anlamsızlık
dâi : gerektirici sebep
dalâlet : hak yoldan sapkınlık, inançsızlık
Hakîm : herşeyi hikmetle belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah
Hâlık : herşeyi yoktan var eden yaratıcı, Allah
hayret-engiz : hayret verici
hedâyâ-yı rahmet : rahmet hediyeleri
hikmet : herşeyin belli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı, tam ve yerli yerinde olması
hikmet-i beşeriye : beşerî ilim, felsefe
icad-ı eşya : varlıkların yaratılması
iftihar-ı mukaddes : her türlü noksanlıktan uzak bir övünme
iktiza etme : gerektirme
ilm-i Sâni’ : herşeyi san’atlı yaratan Cenâb-ı Hakkın ilmi
inkişaf : açığa çıkma
kâfi : yeterli
kemâl : kusursuzluk
kemâlât-ı san’at : san’attaki mükemmellikler
masnu : san’atlı şekilde yaratılmış varlık
masnuat : san’at eserleri
mektub-u Rabbânî : Allah’ın bir mektup gibi yazdığı ve san’atla yarattığı eser, varlık
memnuniyet-i mukaddese : her türlü noksanlıktan uzak ilâhî memnunluk
mevt : ölüm
mu’cizât-ı kudret : kudret mu’cizeleri
mûcib-i bizzat : her şeyi yapmaya bizzat mecbur olan, Cenâb-ı Hakkın iradesini inkâr eden felsefî görüş
muktazî : gerekçe
murassaât-ı hikmet : hikmet süslemeleri
mühim : önemli
mütalâa : okuma ve dikkatlice inceleme
nazar : bakış, göz
nukuş-u esmâ : isimlerin nakışları
rahmet-i İlâhiye : Allah’ın herşeyi kuşatan sonsuz rahmeti
Sâni : herşeyi mükemmel ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah
sofestâî : yaratıcıyı kabul etmemek için herşeyi, hattâ kendisini dahi inkâr eden; felsefî bir akım olan septisizme mensup olan
suret : biçim
şuunât-ı rubûbiyet : Rabbimizin zâtına mahsus idare ve terbiye nitelikleri
tabiat dalâleti : materyalist düşünce; tabiat için, “insan faaliyetlerinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç” düşüncesi
tağyir : değiştirme
tahrip : yıkma, bozma
tahvil : dönüştürme
tebdil : başka bir şeyle değiştirme
umum : genel
zeval : kaybolma
zîşuur : şuur sahibi
Yükleniyor...