Hem o Sâni-i Kadîr, hangi kanun-u hikmetle bir sineği ihyâ eder; aynı kanunla şu önümüzdeki çınar ağacını her baharda ihyâ eder. Ve o kanunla küre-i arzı yine o baharda ihyâ eder. Ve aynı kanunla haşirde mahlûkatı da ihyâ eder.

Şu sırra işareten, مَا خَلْقُكُمْ وَلاَ بَعْثُكُمْ اِلاَّ كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ 1 Kur’ân ferman eder. Ve hâkezâ, kıyas et. Bunlar gibi çok kavânin-i rububiyet vardır ki, zerreden tâ mecmu-u âleme kadar cereyan ediyor.

İşte, faaliyet-i rububiyetin içindeki şu kanunların azametine bak ve genişliğine dikkat et ve içindeki sırr-ı vahdeti gör, herbir kanun bir burhan-ı vahdet olduğunu bil. Evet, şu çok kesretli ve çok azametli kanunlar, herbiri ilim ve iradenin cilvesi olmakla beraber, hem vâhid, hem muhît olduğu için, Sâniin vahdâniyetini ve ilim ve iradesini gayet kat’î bir surette ispat ederler.

İşte, ekser Sözlerde ekser temsilât, böyle kanunların uçlarını birer cüz’î misalle göstermekle, müddeâda aynı kanunun vücuduna işaret eder. Madem temsille kanunun tahakkuku gösteriliyor; burhan-ı mantıkî gibi yakinî bir surette müddeâyı ispat eder. Demek, Sözlerdeki ekser temsiller birer burhan-ı yakinî, birer hüccet-i katıa hükmündedir.

İKİNCİ MEBHAS: Onuncu Sözün Onuncu Hakikatinde denildiği gibi: Bir ağacın ne kadar meyveleri ve çiçekleri vardır; herbir meyvenin, herbir çiçeğin o kadar gayeleri, hikmetleri vardır. Ve o hikmetler üç kısımdır:

Bir kısmı Sânie bakar, esmâsının nakışlarını gösterir.

Bir kısmı zîşuurlara bakar ki, onların nazarlarında kıymettar mektubat ve mânidar kelimattır.

Bir kısmı kendi nefsine ve hayatına ve bekàsına bakar. Ve insana faideli ise, insanın menfaatine göre hikmetleri vardır.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir.” Lokman Sûresi, 31:28.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Birinci Makam / Sonraki Risale: Yirmi Dördüncü Mektubun Birinci Zeyli
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

azamet : büyüklük, yücelik
burhan-ı mantıkî : mantık kurallarına uygun delil
burhan-ı vahdet : birlik delili
burhan-ı yakinî : çok kesin delil
cereyan etme : akma, uzanma
cilve : yansıma, görüntü
cüz’î : küçük, ferdî
ekser : pekçok
esmâ : isimler
faaliyet-i Rububiyet : herşeyi terbiye ve idare edip egemenliği altında bulunduran Allah’ın faaliyet ve icraatı
ferman : emir
haşir : öldükten sonra âhiret âleminde tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma
hikmet : amaç
hüccet-i kàtıa : kesin delil
ihyâ etme : hayat verme, diriltme
irade : dileme
kânun-u hikmet : herşeyin belli bir amaca yönelik işlemesini sağlayan kanun
kat’î : kesin olarak
kavânîn-i rububiyet : Allah’ın herbir varlığa, yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması ile ilgili kanunlar
kelimât : kelimeler, sözler
kesret : çokluk
kıymettar : kıymetli
küre-i arz : yerküre, dünya
mahlûkat : varlıklar
mânidar : anlamlı
mebhas : konu, bölüm
mecmu-u âlem : bütün âlem
muhit : kuşatan, kapsayıcı
müddeâ : iddia edilen şey
nakış : işleme, dokuma
nazar : dikkat
peçe : örtü; kadınların yüzlerine örttükleri örtü
Sâni : herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah
Sâni-i Kadîr : herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi ve herşeyi san’atla yaratan Allah
sırr-ı vahdet : birlik sırrı
suret : biçim, şekil
tahakkuk : gerçekleşme
tahlil etme : çözümleme, analiz etme
tecdid : yenileme
temsil : analoji, kıyaslama tarzında benzetme
temsilât : örnekler
vahdâniyet : birlik
vâhid : bir
vücud : varlık
yakinî : şüphe edilmeyecek kesinlikte
zemin : yer
zerre : atom, en küçük madde parçası
zîşuur : şuur sahibi
Yükleniyor...