Hem medar-ı dikkat bir vakıa: Bir zaman bir hâkim bir hırsızın elini kestiği vakit eser-i hiddet gösterdiği için, ona dikkat eden âdil âmiri onu o vazifeden azletmiş. Çünkü şeriat namına, kanun-u İlâhî hesabına kesseydi, nefsi ona acıyacaktı. Ve kalbi hiddet etmeyip, fakat merhamet de etmeyecek bir tarzda kesecekti. Demek, nefsine o hükümden bir hisse çıkardığı için, adaletle iş görmemiştir.

Cây-ı teessüf bir hâlet-i içtimaiye ve kalb-i İslâmı ağlatacak müthiş bir maraz-ı hayat-ı içtimaî: “Haricî düşmanların zuhur ve tehacümünde dahilî adâvetleri unutmak ve bırakmak” olan bir maslahat-ı içtimaiyeyi en bedevî kavimler dahi takdir edip yaptıkları halde, şu cemaat-i İslâmiyeye hizmet dâvâ edenlere ne olmuş ki, birbiri arkasında tehacüm vaziyetini alan hadsiz düşmanlar varken, cüz’î adâvetleri unutmayıp düşmanların hücumuna zemin hazır ediyorlar? Şu hal bir sukuttur, bir vahşettir, hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye bir hıyanettir.

Medar-ı ibret bir hikâye: Bedevî aşiretlerinden Hasenan aşiretinin birbirine düşman iki kabilesi varmış. Birbirinden, belki elli adamdan fazla öldürdükleri halde, Sipkan veya Hayderan aşireti gibi bir kabile karşılarına çıktığı vakit, o iki düşman taife, eski adâveti unutup, omuz omuza verip, o haricî aşireti def edinceye kadar dahilî adâveti hatırlarına getirmezlerdi.

İşte, ey mü’minler! Ehl-i iman aşiretine karşı tecavüz vaziyetini almış ne kadar aşiret hükmünde düşmanlar olduğunu bilir misiniz? Birbiri içindeki daireler gibi yüz daireden fazla vardır. Herbirisine karşı tesanüd ederek, el ele verip müdafaa vaziyeti almaya mecburken, onların hücumunu teshil etmek, onların harîm-i İslâma girmeleri için kapıları açmak hükmünde olan garazkârâne tarafgirlik ve adâvetkârâne inat, hiçbir cihetle ehl-i imana yakışır mı? O düşman daireler, ehl-i dalâlet ve ilhaddan tut, tâ ehl-i küfrün âlemine, tâ dünyanın ehvâl ve mesâibine kadar, birbiri içinde size karşı zararlı bir vaziyet alan, birbiri arkasında size hiddet ve hırsla bakan, belki yetmiş nevi düşmanlar var.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Birinci Mektup / Sonraki Risale: Yirmi Üçüncü Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adâvet : düşmanlık
adâvetkârâne : düşmanca
âdil : adaletli
âlem : dünya
âmir : emreden
aşiret : kabile
azletmek : ayırmak, uzaklaştırmak
bedevî : çölde yaşayan, göçebe
cây-ı teessüf : üzüntü noktası
cemaat-i İslâmiye : İslâm toplumu
cihet : yön, taraf
cüz’î : ferdî, küçük, bireysel
dahilî : içteki
def etme : uzaklaştırma, ortadan kaldırma
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapanlar
ehl-i iman : Allah’a inananlar, mü’minler
ehl-i küfür : inançsızlar
ehvâl : korkular
eser-i hiddet : hiddet belirtisi, öfkeli hâl
garazkârâne : kötü bir niyetle
hadsiz : sınırsız
hâkim : yargıç
hâlet-i içtimâiye : sosyal durum
haricî : dıştaki, dış
harîm-i İslâm : İslâmın mukaddes merkezi
hayat-ı içtimâiye-i İslâmiye : İslâmın sosyal hayatı
hıyanet : hainlik
hiddet : öfke
ilhâd : dinsizlik
kabile : topluluk
kalb-i İslâm : islâm’ın kalbi
kanun-u İlahî : Allah’ın koyduğu kanun
maraz-ı hayat-ı içtimaî : toplumsal hayattaki hastalık
maslahat-ı içtimâiye : toplumsal fayda
medâr-ı dikkat : dikkat edilmesi gereken yer
medar-ı ibret : ibret verici
merhamet : acıma, şefkat
mü’min : Allah’a inanan
nam : ad
nefs : kişinin kendisi
Sipkan aşireti :
sukut : alçalma, düşüş
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi, İslâmiyet
taife : topluluk
tarafgirlik : taraftarlık
tecavüz : saldırı
tehacüm : hücum etme
tesanüd etme : dayanışma
teshil etme : kolaylaştırma
vahşet : ürküntü, yalnızlık
vakıa : olay
zuhur : görünme, ortaya çıkma
Yükleniyor...