Demek, şu âyetin ifadesiyle ve kelimelerin ayrı ayrı delâletiyle, zem ve gıybet, aklen ve kalben ve insaniyeten ve vicdanen ve fıtraten ve milliyeten mezmumdur. İşte, bak, nasıl şu âyet îcazkârâne altı mertebe zemmi zemmetmekle, i’câzkârâne altı derece o cürümden zecreder.

Gıybet, ehl-i adâvet ve haset ve inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silâhtır. İzzet-i nefis sahibi, bu pis silâha tenezzül edip istimal etmez.
Nasıl meşhur bir zât demiş:

وَ اُكَبِّرُ نَفْسِى عَنْ جَزَاءٍ بِغِيْبَةٍ - فَكُلُّ اِغْتِيَابٍ جَهْدُ مَنْ لاَ لَهُ جَهْدٌ


Yani, “Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünkü gıybet, zayıf ve zelil ve aşağıların silâhıdır.”

Gıybet odur ki, gıybet edilen adam hazır olsaydı ve işitseydi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zaten gıybettir. Eğer yalan dese, hem gıybet, hem iftiradır; iki katlı çirkin bir günahtır.

Gıybet, mahsus birkaç maddede caiz olabilir:

Birisi: Şekvâ suretinde bir vazifedar adama der, tâ yardım edip o münkeri, o kabahati ondan izale etsin ve hakkını ondan alsın.

Birisi de: Bir adam onunla teşrik-i mesai etmek ister, seninle meşveret eder. Sen de, sırf maslahat için, garazsız olarak, meşveretin hakkını edâ etmek için desen: “Onunla teşrik-i mesai etme. Çünkü zarar göreceksin.”

Birisi de: Maksadı tahkir ve teşhir değil, belki maksadı tarif ve tanıttırmak için dese: “O topal ve serseri adam filân yere gitti.”

Birisi de: O gıybet edilen adam fâsık-ı mütecahirdir. Yani fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiatla iftihar ediyor, zulmüyle telezzüz ediyor, sıkılmayarak âşikâre bir surette işliyor.
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aşikâre : açıkça
âzâ : organlar
caiz : sakıncasız
cürüm : günah
delâlet etme : delil olma, gösterme
divane : deli
edâ : yerine getirme, verme
ehl-i adâvet ve haset : düşmanlık besleyenler ve kıskananlar
fıtrat : yaratılış
fıtraten : yaratılış itibariyle
garazsız : kötü bir niyet taşımaksızın
gıybet : birisinin ardından hoşlanmayacağı şekilde çekiştirme
haset : başkasının elindekini kıskanma, çekememe
i’câzkârâne : benzerini yapmaktan insanları aciz bırakacak şekilde
îcazkârâne : az sözle çok mânâlar anlatır şekilde
iftihar : övünme
istimal etmek : kullanmak
izale etme : giderme
izzet-i nefis : insanın vakar, şeref ve haysiyetini muhafaza etmesi
kelâm : söz
kerahet etme : çirkin görme
maslahat : fayda
meşveret : danışma
mezmum : kınanmış
muhterem : hürmete lâyık, saygıdeğer
münker : kötülük
müstekreh : tiksindirici
nefis : bir kimsenin kendisi
seyyiat : günahlar
suret : tarz, biçim
şekvâ : şikayet
tahkir : aşağılama, küçük görme
telezzüz : tat alma, lezzet alma
tenezzül : alçalma
teşhir : ilân etme, gözler önüne serme
teşrik-i mesai : birlikte çalışma
vazifedar : görevli
zecr : şiddetle sakındırma
zelil : alçak
zem : kınama
Yükleniyor...