Meselâ, kedi gibi bazı hayvan, gözü kör olduğu vakit, o sevk-i kaderî ile gider, gözüne ilâç olan bir otu bulur, gözüne sürer, iyi olur.

Hem rû-yi zeminin sıhhiye memurları hükmünde ve bedevî hayvânâtın cenazelerini kaldırmakla muvazzaf kartal gibi âkilüllâhm kuşlara, bir günlük mesafeden bir hayvan cenazesinin vücudu, o sevk-i kaderî ile ve o hiss-i kablelvuku ilhamıyla ve o sâika-i İlâhî ile bildirilir ve bulurlar.

Hem yeni dünyaya gelmiş bir arı yavrusu, yaşı bir gün iken, havada bir günlük mesafeye gider, havada izini kaybetmeyerek, o sevk-i kaderî ile ve o sâika ilhamıyla döner, yuvasına girer.

Hattâ, herkesin başında çok defa tekerrür ediyor ki, birisinden bahsediyorken, âni kapı açılarak, tahminin fevkinde, aynı adam gelir. Hattâ Kürtçe durub-u emsaldendir:

نَاﭪِ گُرْبِينَه پَالاَنْدَارْ لِى وَرِينَه Yani, “Kurdun bahsini ettiğin zaman topuzu hazırla, vur; çünkü kurt geliyor.” Demek bir hiss-i kablelvuku ile, lâtife-i Rabbâniye, icmâlen o adamın gelmesini hisseder. Fakat aklın şuuru ihata etmediği için, kasten değil, ihtiyarsız olarak bahsetmeye sevk eder.

Ehl-i feraset, bazan keramet gibi geldiğini beyan eder. Hattâ bir zaman bende şu nevi hassasiyet fazla idi. Bu hâli bir düstur içine almak istedim, fakat yakıştıramadım ve yapamadım.

Fakat ehl-i salâhatte ve bahusus ehl-i velâyette bu hiss-i kablelvuku fazla inkişaf eder, kerametkârâne âsârını gösterir. İşte, umum avâm için dahi bir nevi velâyete mazhariyet var ki, rüya-yı sadıkada, evliya gibi, gaybî ve istikbalî olan şeyleri görüyorlar.

Evet, uyku nasıl ki avâm için rüya-yı sadıka cihetinde bir mertebe-i velâyet hükmündedir. Öyle de, umum için, gayet güzel ve muhteşem bir sinema-i Rabbâniyenin seyrangâhıdır.
Önceki Risale: Yirmi Yedinci Mektup / Sonraki Risale: Yirmi Dokuzuncu Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âkilüllahm : et yiyen, etobur
âsâr : eserler, neticeler
avâm : halk tabakası, sıradan insanlar
bâhusus : özellikle
bedevî : vahşî
beyan etme : açıklama
durub-u emsal : atasözleri, meşhur sözler
düstur : kural, prensip
ehl-i feraset : çabuk sezme ve anlama kabiliyeti olanlar
ehl-i salâhat : dindarlıkta çok ileri olanlar
ehl-i velâyet : Allah’ın velî kulları
evliya : veliler, Allah dostları
fevkinde : üstünde
gaybî : bilinmeyen, görünmeyen
hassasiyet : duyarlılık, incelik
hâşâ : asla öyle değil
hayvânât : hayvanlar
hiss-i kablelvuku : birşeyi olmadan önce hissetme duygusu
icmâlen : kısaca, özet olarak
ihata : kapsama, kuşatma
ihtiyar : irade, dileme, tercih
ilham : Allah tarafından insanın kalbine indirilen mânâ
ilham-ı fıtrî : Cenâb-ı Hakkın, ihtiyaçlarını karşılamaları için varlıklara vermiş olduğu duygu
inkişaf : gelişme, açılma
istikbalî : geleceğa ait, gelecekle ilgili
kader-i İlâhî : Allah’ın meydana gelecek hadiseleri olmadan önce takdir etmesi, plânlaması
kasten : bilerek ve isteyerek
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görünen olağanüstü haller
kerametkârâne : kerametli bir şekilde, keramet gösterircesine
lâtife-i Rabbâniye : İlâhî hakikatleri hisseden ve mânevî zevkleri alan his, duygu
mazhariyet : ayna olma, görünme yeri
muvazzaf : vazifeli, görevli
nevi : tür, çeşit
rû-yi zemin : yeryüzü
rüya-yı sadıka : doğru olan rüya
saika : sevk etme, sebep
sâika-i İlâhî : Allah’ın sevk etmesi, yönlendirmesi
sevk etmek : göndermek, yönlendirmek
sevk-i kaderî : kaderin sevk etmesi, yönlendirmesi
sevk-i tabiî : içgüdü, tabii sevk, düşünme sonucu olarak değil, tabii hareket
sıhhiye memuru : sağlık memuru
şuur : bilinç, anlayış, idrak
tekerrür etmek : tekrarlanmak
umum : bütün
velâyet : velîlik
vücud : varlık, var oluş
Yükleniyor...