Fakat güzel ahlâklı güzel düşünür. Güzel düşünen, güzel levhaları görür. Fena ahlâklı, fena düşündüğünden, fena levhaları görür.

Hem herkes için, âlem-i şehadet içinde âlem-i gayba bakan bir penceredir. Hem mukayyet ve fânî insanlar için, saha-i ıtlak bir meydan ve bir nevi bekàya mazhar ve mazi ve müstakbel, hal hükmünde bir temâşâgâhtır. Hem tekâlif-i hayatiye altında ezilen ve meşakkat çeken zîruhların istirahatgâhıdır. İşte bu gibi sırlar içindir ki, Kur’ân-ı Hakîm, وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًا1 nev’indeki âyetlerle, hakikat-i nevmiyeyi ehemmiyetle ders veriyor.

ALTINCISI VE EN MÜHİMİ: Rüya-yı sadıka benim için hakkalyakîn derecesine gelmiş ve pek çok tecrübâtımla kader-i İlâhînin herşeye muhît olduğuna bir hüccet-i kàtı’ hükmüne geçmiştir. Evet, bu rüyalar, benim için, hususan bu birkaç sene zarfında o dereceye gelmiştir ki, meselâ yarın başıma gelecek en küçük hâdisât ve en ehemmiyetsiz muamelât ve hattâ en âdi muhaverat yazılı olduğunu ve daha gelmeden muayyen olduğunu; ve gecede onları görmekle, dilimle değil, gözümle okuduğum bana kat’î olmuştur.

Bir değil, yüz değil, belki bin defa, gecede, hiç düşünmediğim halde gördüğüm bazı adamlar veyahut söylediğim meseleler, o gecenin gündüzünde, az bir tabirle aynen çıkıyor. Demek, en cüz’î hâdisat, vukua gelmeden evvel hem mukayyettir, hem yazılmıştır. Demek tesadüf yok; hâdisat başıboş gelmiyor, intizamsız değillerdir.

YEDİNCİSİ: Senin müjdeli, mübarek ve güzel rüyanın tabiri, Kur’ân için ve bizim için çok güzeldir. Hem zaman tabir etti ve ediyor, tabirimize ihtiyaç bırakmıyor. Hem kısmen tabiri güzel olarak çıkmış. Sen dikkat etsen anlarsın. Yalnız bir iki noktasına işaret ederiz. Yani bir hakikat beyan ederiz; senin hakikat-i rüya nev’inden olan vakıalar, o hakikatin temessülâtıdır. Şöyle ki:

O vâsi meydanlık, âlem-i İslâmiyettir. Meydanlığın nihayetindeki mescid, Isparta vilâyetidir. Etrafı bulanık, çamurlu su, hal ve zamanın sefahet ve atâlet ve bid’atlar bataklığıdır.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Uykunuzu bir istirahat kıldık.” Nebe’ Sûresi, 78:9.
Önceki Risale: Yirmi Yedinci Mektup / Sonraki Risale: Yirmi Dokuzuncu Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdi : sıradan, basit
âlem-i gayb : gayb âlemi, görünmeyen âlem
âlem-i şehadet : görünen âlem, dünya
avâm : halk tabakası, sıradan insanlar
bekà : kalıcılık ve devamlılık
beyan : açıklama
cihet : taraf, yön
cüz’î : ferdî, küçük
ehemmiyet : önem
fani : geçici, ölümlü
gayet : son derece
hâdisat : hadiseler, olaylar
hakikat : gerçek, doğru
hakikat-i nevmiye : uykunun gerçekliği, mahiyeti
hakikat-i rüya : rüyanın anlamı, gerçeği
hakkalyakin : bizzat yaşamak suretiyle, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kesin bilme
hal : şimdiki zaman
hususan : özellikle
hüccet-i kàtı’ : kesin, şüphesiz delil
intizam : düzen, tertip
istirahatgâh : dinlenme yeri
kader-i İlâhî : Allah’ın meydana gelecek hadiseleri olmadan önce takdir etmesi, plânlaması
kat’î : kesin
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
mazhar : erişme, nail olma
mazi : geçmiş
mertebe-i velâyet : velîlik mertebesi
meşakkat : güçlük, zorluk
muamelât : davranışlar, işler
muayyen : belli
muhaverât : karşılıklı konuşmalar
muhît : kapsayıcı, herşeyi kuşatan
mukayyet : kayıtlı, sınırlı
mübarek : hayırlı
müstakbel : gelecek
nevi : tür, çeşit
rüya-yı sadıka : doğru olan rüya
saha-i ıtlak : açık alan, sınırsız meydan
seyrangâh : seyir yeri
sinema-i Rabbâniye : Rabbâni sinema; Cenâb-ı Hakkın tedbir ve irâdesiyle, bütün faaliyetlerinin âdeta sinema perdeleri ve levhaları gibi gösterildiği âlem
tabir : açıklama, yorumlama
tecrübât : tecrübeler, deneyimler
tekâlif-i hayatiye : hayattaki yükümlülükler, yükler
temâşâgâh : seyir yeri
temessülât : belirmeler, görünmeler
umum : bütün
vakıa : olay
vuku : gerçekleşme, meydana gelme
zarfında : içinde
zîruh : ruh sahibi
Yükleniyor...