Üçüncüsü: Şu asırda enâniyet o derece dizgini eline almış ki, çok insanlar birer küçük Firavun ve birer küçük Nemrud hükmüne geçmişler.

İşte ehl-i gaflet ve ehl-i dalâlet ve bu mağrur ehl-i enâniyet nazarında kıyâs-ı binnefs olarak, eâzım-ı İslâmiyenin nâmdarlarını, hâşâ enâniyetle ittiham ettiklerinden, hem o ehl-i gaflet ve dalâlet kendileri Allah’ı tanımadıkları için, çok şeylere, çok zâtlara birer nevî rubûbiyet tahayyül ettikleri bir hengâmda ve sanemperestliğin, başka bir nevi olan heykelperestlerin ve sûretperestlerin gayet müthiş bir riyâkârlık mânâsında olan şan ve şeref peşinde koştukları bir zamanda, eâzım-ı İslâmiyenin türbelerine câhilâne ve müfritâne bir sûrette avâmların takdîs derecesinde hürmetleri, elbette hikmet-i şer’iye noktasında kader münâsip görmedi ki; bu muharripleri Ehl-i Sünnete taslît etti. Onlarla tâdil edecek.

Fakat Vehhâbilerin seyyiât ve tahribâtlarıyla beraber, medâr-ı şükran bir cihetleri var ki, o çok mühimdir. Belki onların tahripkârâne olan seyyiâtlarına mukabil o cihettir ki, onları şimdilik muvaffak ediyor. O cihet de şudur ki:

Namaza çok dikkat ediyorlar. Şeriatın ahkâmına tatbik-i harekete çalışıyorlar. Başkaları gibi lâkaytlık etmiyorlar. Güyâ dinin taassubu nâmına tecâvüz ediyorlar. Başkaları gibi dinin ehemmiyetsizliğine binâen şeâir-i diniyeyi tahrip etmiyorlar.

Hem, Vehhâbilik az bir fırkadır. Koca âlem-i İslâmın havz-ı kebîri içinde ya erir, ya itidâle gelir; çünkü menbâı hâriçte değil ki, âlem-i İslâmı bulandırsın. Menbâı hariçte olsaydı, çok düşündürecekti...

سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ 1

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın.” Bakara Sûresi, 2:32.
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahkâm : hükümler
eâzım-ı İslâmiye : İslâmın en büyükleri, büyük şahsiyetleri
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapmış olanlar, inançsız kimseler
ehl-i enâniyet : bencil kişiler
ehl-i gaflet : âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı duyarsız olan kimseler
enâniyet : benlik, gurur
fırka : grup
Firavun : eski Mısır hükümdarlarına verilen unvan
hâşâ : asla, öyle değil
havz-ı kebîr : büyük havuz
hengâm : zaman, ân
heykelperest : heykel düşkünü
hikmet-i şer’iye : şeriatin hikmeti, maksat ve gayesi
ittiham etme : suçlama
itidâle gelme : orta yola gelme, normale dönme
kader : Allah’ın meydana gelecek hadiseleri olmadan önce bilmesi, takdir etmesi, plânlaması
kıyâs-ı binnefs : nefsini misâl alarak, kendi nefsine kıyaslayarak
lâkayt : duyarsız, ilgisiz
mağrur : gururlu, kendini beğenmiş
medâr-ı şükran : teşekkürü gerektiren
muharrip : tahrip eden, bozan
müfritâne : çok aşırıya kaçarak
münâsip : uygun, denk
nâmdar : şan ve şöhret sahibi
nâmına : adına
nazar : bakış, düşünce
nevî : çeşit, tür
riyâkârlık : gösterişçilik, iki yüzlülük
rububiyet : Cenâb-ı Hakkın herşeyi kuşatan idare ve terbiye ediciliği
sanemperestlik : puta tapmak
seyyiât : günahlar, hatalar, yanlışlar
suret : biçim, şekil
sûretperest : dış görünüşe, fotoğraflara aşırı önem veren
şeâir-i diniye : İslâma sembol olmuş iş ve ibadetler
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi
taassup : aşırı bağlılık, taraftarlık gösterme
tâdil etmek : düzeltmek, ıslah etmek
tahayyül etme : hayal etme
tahribât : tahripler, yıkıp bozmalar
tahripkârâne : tahrip ederek, yıkıcı
takdîs : kutsamak, Allah’ın her türlü eksiklik ve çirkinlikten yüce olduğunu ilân etme
taslît etme : musallat etme, sataştırma
tatbik-i hareket : hareketini bir şeye uydurma, uygun davranma
tecavüz etme : haddi aşma, ileri gitme
Yükleniyor...