Rabian: Cenâb-ı Hak, insandan başka zîruh mahlûkatına fıtrî birer libas giydirdiği gibi, meydan-ı haşirde sun’î libaslardan üryan olarak, fakat fıtrî bir libas giydirmesi, ism-i Hakîm muktezasıdır.

Dünyada sun’î libasın hikmeti, yalnız soğuk ve sıcaktan muhafaza ve ziynet ve setr-i avrete münhasır değildir. Belki mühim bir hikmeti, insanın sair nevilerdeki tasarruf ve münasebetine ve kumandanlığına işaret eden bir fihriste ve bir liste hükmündedir.

Yoksa, kolay ve ucuz, fıtrî bir libas giydirebilirdi. Çünkü bu hikmet olmazsa, muhtelif paçavraları vücuduna sarıp giyen insan, şuurlu hayvânâtın nazarında ve onlara nisbeten bir maskara olur, mânen onları güldürür. Meydan-ı haşirde o hikmet ve münasebet yok; o liste de olmaması lâzım gelir.

Hamisen: Rehber ise, senin gibi Kur’ân’ın nuru altına girenlere, Kur’ân’dır. الۤمۤ’lerin, الۤرٰ’ların, حٰمۤ’lerin başlarına bak, anla ki, Kur’ân ne kadar makbul bir şefaatçi, ne kadar doğru bir rehber, ne kadar kudsî bir nur olduğunu gör.

Sadisen: Ehl-i Cennet ve ehl-i Cehennemin libasları ise, Yirmi Sekizinci Sözde hurilerin yetmiş hulle giymesine dair beyan edilen düstur burada da câridir. Şöyle ki:

Ehl-i Cennet olan bir insan, Cennetin her nev’inden her vakit istifade etmek, elbette arzu eder. Cennetin gayet muhtelif envâ-ı mehâsini var; her vakit bütün Cennetin envâıyla mübaşeret eder.

Öyle ise, Cennetin mehâsininin nümunelerini, küçük bir mikyasta, kendine ve hurilerine giydirir; kendisi ve hurileri birer küçük cennet hükmüne geçer.

Nasıl ki bir insan, bir memlekette münteşir bulunan çiçekler envâını, nümunegâh küçük bir bahçesinde cem eder; ve bir dükkâncı, bütün mallarındaki nümuneleri bir listede cem eder; ve bir insan, tasarruf ettiği ve hükmettiği ve münasebettar olduğu envâ-ı mahlûkatın nümunelerini kendine bir elbise ve bir levazımat-ı beytiye yapıyor.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

beyan edilen : açıklanan, izah edilen
câri : geçerli
cem etmek : toplamak
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, şeref ve azamet sahibi yüce Allah
düstur : kural, prensip
ehl-i cehennem : cehennemlikler
ehl-i cennet : cennetlikler
envâ : neviler, türler
envâ-ı mahlûkat : bütün yaratılmış varlık türleri
envâ-ı mehâsin : güzellik çeşitleri, türleri
fihriste : içerik, liste
gayet : çok
hamisen : beşinci olarak
hikmet : gaye, fayda
hulle : elbise
huri : cennet kızı
ism-i Hakîm : Allah’ın herşeyi hikmetle yaptığını bildiren ismi
istifâde etmek : faydalanmak, yararlanmak
kudsî : her türlü kusur ve noksandan uzak, mukaddes
libas : elbise
mahlûkat : yaratılmışlar
makbul : kabul edilen, itibar edilen
mânen : mânevî olarak
maskara olma : gülünç ve rezil duruma düşme
mehâsin : güzellikler, iyilikler
meydan-ı haşir : öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanılacak olan meydan
mikyas : ölçü
muhafaza : koruma
muhtelif : çeşitli
mukteza : bir şeyin gereği
mübaşeret etme : ilgili olma, temas etme, meşgul olma
mühim : önemli
münasebet : bağlantı, ilişki
münasebettar : ilgili, bağlantılı
münhasır : ait, mahsus
münteşir : yayılmış, yaygın
nazar : bakış, düşünce
nevi : tür
nisbeten : kıyasla
nur : ışık, aydınlık
nümunegâh : örneklerin bulunduğu yer
rabian : dördüncü olarak
sadisen : altıncı olarak
sair : diğer, başka
setr-i avret : başkalarına gösterilmesi haram olan yerlerin örtünmesi
sun’î : yapma, yapmacık
şefaatçi : Allah’ın izniyle şefaat eden, aracı olan
şuur : bilinç, anlayış
tasarruf : dilediği gibi kullanma ve yönetme
üryan : çıplak
vücud : beden
zîruh : ruh sahibi, canlı
ziynet : süs
Yükleniyor...