Öyle de, ehl-i Cennet olan bir insan, hususan bütün duygularıyla ve cihazat-ı mâneviyesiyle ubûdiyet etmiş ve Cennetin lezâizine istihkak kesb etmişse, herbir duygusunu memnun edecek, herbir cihazatını okşayacak, herbir letâifini zevklendirecek bir tarzda, Cennetin herbir nev’inden birer mehâsini gösterecek bir tarz-ı libası, kendilerine ve hurilerine, rahmet-i İlâhiye tarafından giydirilecek. Ve o müteaddit hulleler bir cinsten, bir neviden olmadığına delil, şu mealdeki hadîstir ki:

“Huriler yetmiş hulle giydikleri halde, bacaklarındaki ilikleri görünür, setretmiyor.” 1

Demek, en üstündeki hulleden, tâ en alttaki hulleye kadar, ayrı ayrı mehâsinle, ayrı ayrı tarzda hissiyâtı ve duyguları zevklendirecek, memnun edecek mertebeler var.

Ehl-i Cehennem ise, nasıl ki dünyada gözüyle, kulağıyla, kalbiyle, eliyle, aklıyla, ve hâkezâ, bütün cihazatıyla günahlar işlemiş; elbette Cehennemde onlara göre elem verecek, azap çektirecek ve küçük bir cehennem hükmüne gelecek muhtelifülcins parçalardan yapılmış elbise giydirilmek, hikmete ve adalete münafi görünmüyor.

BEŞİNCİ NÜKTE

Sual ediyorsunuz ki: “Zaman-ı fetrette Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ecdadı bir din ile mütedeyyin miydiler?”

Elcevap: Hazret-i İbrahim Aleyhisselâmın, bilâhare gaflet ve mânevî zulümat perdeleri altında kalan ve hususî bazı insanlarda cereyan eden bakiye-i dini ile mütedeyyin olduğuna rivâyat vardır.2

Elbette Hazret-i İbrahim Aleyhisselâmdan gelen ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı netice veren bir silsile-i nuraniyeyi teşkil eden efrad, elbette din-i hak nurundan lâkayt kalmamışlar ve zulümat-ı küfre mağlûp olmamışlar.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Buharî, Bed’u’l-Halk: 8; Tirmizî, Kıyâmet: 60; Cennet: 5; Dârîmî, Rikâk: 108; Müsned, 2:345, 3:16.
2 : Nebhânî, Hüccetüllâhi ale’l-Âlemîn, s. 414.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

bakiye-i din : dinden geriye kalan şeyler
bilâhare : daha sonra
cereyan etme : devam etme, akıp gitme
cihazat : cihazlar, âletler
cihâzât-ı mâneviye : mânevî âletler, cihazlar
din-i hak : hak din
ecdad : atalar, cedler
efrad : fertler, bireyler
ehl-i cehennem : cehennemlikler
ehl-i cennet : cennetlikler
gaflet : duyarsızlık, mânevî sorumluluklarından habersiz davranma hâli
hâkezâ : böylece, bunun gibi
hikmet : gaye, maksat
hissiyât : hisler, duygular
hulle : elbise
huri : cennet kızı
hususan : özellikle
istihkak kesb etmek : hak kazanmak, hak etme
lâkayt : duyarsız, ilgisiz
letâif : lâtifeler; insanın mânevî yapısındaki ince duygulardan herbiri
levâzımat-ı beytiye : ev için gerekli olan şeyler, ihtiyaçlar
lezâiz : lezzetler
meâl : anlam, mânâ
mehâsin : güzellikler, iyilikler
muhtelifülcins : çeşitli, farklı türler
münâfi : aykırı, zıt
müteaddit : birçok
mütedeyyin : din sahibi; dinin emirlerini yerine getiren, dindar
nev’ : çeşit, tür
nükte : ince mânâlı söz
rahmet-i İlâhiye : Allah’ın herşeyi kuşatan sonsuz rahmeti
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
rivâyât : rivâyetler; bir haberin nakledilmesi, aktarılması
setretme : örtme, gizleme, kapatma
silsile-i nuraniye : nurlu bağ, nesil
tarz-ı libas : giyim tarzı
teşkil etme : oluşturma, meydana getirme
ubûdiyet : Allah’a kulluk, ibadet
zaman-ı fetret : insanlara peygamber gönderilmeyen mânevî buhran dönemi
zulümat : karanlıklar
zulümât-ı küfür : küfür karanlıkları
Yükleniyor...