Bu iki kelimenin mübarekiyeti, i’caz-ı Kur’ân ve i’câz-ı Ahmediyeye bir hâtem-i tasdik olmakla beraber, sair misil kelimeleri dahi, ekseriyet-i azîme ile tevafuka mazhar etmişler.

Fakat onlar birer sahifeye mahsus; şu iki kelime, bir iki risalenin umumunda ve ekser risalelerde görünüyor.

Fakat mükerrer demişiz: Bu tevafukun aslı, sair kitaplarda da çok bulunabilir; ama kast ve irade-i âliyeyi gösterecek bu derece garâbette değildir.

Şimdi, bu dâvâmızı çürütmek kàbil olmadığı halde, zâhir nazarlarda çürümüş gibi görmekte bir iki cihet olabilir:

Birisi: “Sizler düşünüp öyle bir tevafuku rast getirmişsiniz,” diyebilirler. “Böyle birşey yapmak kast ile olsa, rahat ve kolay birşeydir.”

Buna karşı deriz ki: Bir dâvâda iki şahid-i sadık kâfidir. Bu dâvâmızdaki kast ve irademiz taallûk etmeyerek, üç dört sene sonra muttali olduğumuza yüz şahid-i sadık bulunabilir.

Bu münasebetle bir nokta söyleyeceğim: Bu keramet-i i’câziye, Kur’ân-ı Hakîm belâğat cihetinde derece-i i’câzda olduğu nev’inden değildir. Çünkü, i’câz-ı Kur’ân’da, kudret-i beşer o yolda giderek o dereceye yetişemiyor.

Şu keramet-i i’câziye ise, kudret-i beşerle olamıyor; kudret o işe karışamıyor; karışsa sun’i olur, bozulur. HAŞİYE

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : On Dokuzuncu Mektubun On Sekizinci İşaretinde, bir nüshada, bir sayfada dokuz Kur’ân tevafuk suretinde bulunduğu halde, birbirine hat çektik; mecmuunda Muhammed lâfzı çıktı. O sayfanın mukàbilindeki sayfada sekiz Kur’ân tevafukla beraber, mecmuunda lâfzullah çıktı. Tevafukatta böyle bedî şeyler çok var. Bu haşiyenin meâlini gözümüzle gördük. Bekir, Tevfik, Süleyman, Galip, Said
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

bedî : güzel, eşsiz
belâğat : düzgün, kusursuz, yerinde ve hâlin ve makamın icabına göre söz söyleme
cihet : yön, taraf
dâvâ : iddia
derece-i i’câz : mu’cizelik derecesi
ekser : çoğunluk
ekseriyet-i azîme : büyük çoğunluk
garâbet : gariplik, hayret vericilik
haşiye : dipnot
hat çekmek : çizgi çizmek
hâtem-i tasdik : tasdik ve onay mührü
i’câz-ı Kur’ân : Kur’ân’ın mu’cizeliği
irade : tercih, isteme
irâde-i âliye : yüce irâde
işaret-i âmme : genel işaret
işaret-i hâssa : özel işaret
kabil : mümkün
kâfi : yeterli
kast/kasıt : bir şeyi bilerek, isteyerek yapma
keramet-i i’câziye : mu’cize kerameti
kudret-i beşer : insan kuvveti, gücü
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
lâfz : ifade, kelime
lâfzullah : Allah lâfzı, kelimesi
mazhar : erişme, nail olma
meâl : açıklama, anlam
mecmu : bütün, hepsi
misil : benzer
i’câz-ı Ahmediye : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) gösterdiği mu’cize
mukabil : karşı
muttali : bilme, tanık olma
mübarekiyet : uğurluluk, hayırlılık
mükerrer : tekrarla
münasebet : bağlantı, ilişki
nazar : bakış, düşünce
nev’ : çeşit, tür
nükte : ince mânâlı söz
risale : mektup; Risale-i Nur’dan herhangi bir bölüm
sair : diğer, başka
sırr-ı dakik-i Rububiyet ve Rahmâniyet : Rububiyet ve Rahmâniyetin ince sırrı
suret : biçim, şekil
şahid-i sadık : doğru sözlü şahit
taallûk etmek : ilgili olmak, müdahale etmek
tevafuk : uygunluk, birbirine denk gelme
tevafukat : birbirine denk düşmeler, uygun gelmeler
umum : bütün, genel
zahir : dış, hariçteki
Yükleniyor...