İşte şu sırdandır ki, ehl-i felsefenin en ziyade ileri gidenleri olan sofestaîler, tarik-i haktan yüzlerini çevirdiklerinden, küfür ve dalâlet tarikine bakmışlar; görmüşler ki, şirk yolu, tarik-i haktan ve tevhid yolundan yüz bin defa daha müşkülâtlıdır, nihayet derecede gayr-ı makuldür. Onun için, bilmecburiye, herşeyin vücudunu inkâr ederek akıldan istifa etmişler.

DÖRDÜNCÜSÜ: Şu kâinatta, şu görünen ef’âl ile tasarruf eden Zât-ı Kadîrin kudretine nisbeten Cennetin icadı bir bahar kadar kolay ve bir baharın icadı bir çiçek kadar kolaydır. Ve bir çiçeğin mehâsin-i san’atı ve letâif-i hilkati, bir bahar kadar letâfetli ve kıymetli olabilir.

Şu hakikatin sırrı üç şeydir:

Birincisi: Sânideki vücub ile tecerrüd.

İkincisi: Mahiyetinin mübayenetiyle adem-i takayyüd.

Üçüncüsü: Adem-i tahayyüz ile adem-i tecezzîdir.

Birinci sır: Vücub ve tecerrüdün hadsiz kolaylığa ve nihayetsiz suhulete sebebiyet vermeleri, gayet derin bir sırdır. Onu bir temsil ile fehme takrib edeceğiz. Şöyle ki:

Vücut mertebeleri muhteliftir. Ve vücut âlemleri ayrı ayrıdır. Ayrı ayrı oldukları için, vücutta rüsuhu bulunan bir tabaka-i vücudun bir zerresi, o tabakadan daha hafif bir tabaka-i vücudun bir dağı kadardır ve o dağı istiab eder.

Meselâ, âlem-i şehadetten olan kafadaki hardal kadar kuvve-i hafıza, âlem-i mânâdan bir kütüphane kadar vücudu içine alır. Ve âlem-i haricîden olan tırnak kadar bir âyine-i vücudun âlem-i misal tabakasından koca bir şehri içine alır.

Ve o âlem-i haricîden olan o âyine ve o hafızanın şuurları ve kuvve-i icadiyeleri olsaydı, bir zerrecik vücud-u haricîleri kuvvetiyle, o vücud-u mânevîde ve misalîde hadsiz tasarrufat ve tahavvülât yapabilirlerdi.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem-i tahayyüz : hacimsiz, yer ile bağlı olmamak
adem-i takayyüd : kayıtsızlık, bağlı olmama
adem-i tecezzi : parçalanmazlık, bölünmezlik
âlem-i hârici : dış âlem, dünya
âlem-i mânâ : maddî gözle görünmeyen mânevî âlem
âlem-i şehadet : görünen âlem, dünya
bilmecburiye : zorunlu olarak
dalâlet : hak yoldan sapkınlık, inançsızlık
ef’âl : fiiller, hareketler
ehl-i felsefe : felsefe ile uğraşanlar
fehm : anlayış, kavrayış
gayr-ı makul : akla uymayan
hadsiz : sınırsız, sonsuz
hakikat : gerçek, esas
hardal : çok küçük tohumları olan bir bitki
icad : yaratma
inkâr : inanmama, reddetme
istiab etme : içine alma, kaplama
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kudret : güç, iktidar
kuvve-i hafıza : hafıza duygusu, bellek
letâfetli : güzel, hoş
letâif-i hilkat : yaratılıştaki güzellikler
mahiyet : nitelik, özellik, temel yapı
mehâsin-i san’at : san’at güzellikleri
mevcudat : varlıklar
muhtelif : farklı, çeşitli
mübâyenet : farklılık
müşkülat : zorluklar, güçlükler
nihayet derece : son derece
nihayetsiz : sonsuz
nisbeten : kıyasla, oranla
rüsûh : sağlamlık, köklü olma
Sâni : herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah
sofestâî : yaratıcıyı kabul etmemek için herşeyi, hattâ kendisini dahi inkâr eden; felsefî bir akım olan septisizme mensup olan
suhulet : kolaylık
sukut etme : düşme
şirk : Allah’a ortak koşma
tabaka-i vücud : varlık tabakası
tabakat-ı vücud : varlık tabakaları
takrib : yaklaştırma, yakınlaştırma
tarik : yol
tarik-i hak : hak, doğru yol
tasarruf eden : herşeyi dilediği gibi kullanan ve yöneten
tecerrüt : maddeye benzer şeylerden soyut olma ve zaman gibi kavramlarla sınırlanmama
temsil : analoji; kıyaslama tarzında benzetme
tevhid : birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma
vücub : varlığının zorunlu oluşu
vücud : varlık, var oluş
vücuda gelmek : var olmak, meydana gelmek
Zât-ı Kadîr : sonsuz güç ve kudret sahibi Zât, Allah
zerre : atom
ziyade : çok
Yükleniyor...