O vakit, arz, emir aldıktan sonra, memuriyet neş’esinden, Mevlevî gibi zikir ve semâa kalkar, az bir masrafla o güzel vaziyet hâsıl olur, o mühim netice vücut bulur. Eğer arza “Sen dur, karışma” denilse ve o netice ve o vaziyetin istihsali de semâvâta havale edilse ve vahdetten kesrete ve şirke gidilse, her gün ve her sene, binler derece küre-i arzdan büyük olan milyonlar adedince yıldızlar hareket etmek, milyarlar sene mesafeyi yirmi dört saatte ve bir senede kestirmek lâzımdır.

Netice-i meram: Kur’ân ve ehl-i iman, hadsiz masnuatı bir Sâni-i Vâhide verir, doğrudan doğruya her işi Ona isnad eder, vücub derecesinde suhuletli bir yolda gider, sevk eder. Ve ehl-i şirk ve tuğyan, bir masnu-u vâhidi hadsiz esbaba isnad ederek, imtinâ derecesinde suubetli bir yolda gider. Şu halde, Kur’ân yolunda bütün masnuat ile, dalâlet yolunda bir masnu-u vâhid beraberdirler. Hattâ, belki bütün eşyanın vâhidden suduru, bir vâhidin hadsiz eşyadan sudurundan çok derece eshel ve kolaydır. Nasıl ki bir zabit, bin neferin tedbirini bir nefer gibi kolay yapar. Ve bir neferin tedbiri bin zabite havale edilse, bin nefer kadar müşkülâtlı olur, keşmekeşe sebebiyet verir.

İşte şu hakikati, şu âyet-i azîme, ehl-i şirkin başına vuruyor, dağıtıyor:

ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً رَجُلاً فِيهِ شُرَكَآءُ مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلاً سَلَمًا لِرَجُلٍ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلاً اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ بَلْاَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ 1

سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ 2

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Birçok geçimsiz kimsenin ortaklığı altındaki bir köle ile, tek bir efendiye bağlı olan bir köleyi Allah misal olarak verdi. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd Allah’a mahsustur; lâkin onların çoğu bunu bilmez.” Zümer Sûresi, 39:29.
2 : “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Sensin.” Bakara Sûresi, 2:32.
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

arz : yeryüzü, dünya
âyet-i azîme : büyük ve yüce âyet
dalâlet : hak yoldan sapkınlık, inançsızlık
ecrâm-ı ulviye : gökcisimleri, yıldızlar
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler, mü’minler
ehl-i şirk ve tuğyan : Allah’a ortak koşanlar, isyan ve inançsızlıkta çok ileri gidenler
ehl-i şirk : Allah’a ortak koşanlar
esbab : sebepler
eshel : daha kolay
eşya : şeyler, varlıklar
hadsiz : sınırsız
hakikat : gerçek, esas
hâsıl : meydana gelme, ortaya çıkma
imtina : imkânsızlık
isnad etme : dayandırma
istihsal : elde etme, ele geçirme
kesret : çokluk
keşmekeş : karma karışıklık
küre-i arz : yerküre, dünya
masnuat : san’at eseri varlıklar
masnû-u vâhid : bir san’at eseri
Mevlevî : Mevlevîlik tarikatına mensup kimse
mühim : önemli
müşkülâtlı : zor, güç
nefer : asker
netice-i meram : maksadın neticesi
Sâni-i Vâhid : tek olan ve herşeyi san’atlı yapan Allah
semâ : Mevlevî âyinlerinde tarikat mensuplarının musikî eşliğinde cezbe halinde dönmeleri
semâvât : gökler
sudur : bir şeyden çıkma, olma
suhulet : kolaylık
suubet : zorluk
şirk : Allah’a ortak koşma
tayin etme : atama
tedbir : çekip çevirme, ihtiyacını karşılama
vahdet : birlik
vâhid : bir
vaziyet : durum, hal
vücub : kesinlik, zorunluluk
vücut bulma : var olma
zabit : subay
zikir : Allah’ı anmak
Yükleniyor...