İ’lem eyyühe’l-aziz! Otuz seneden beri iki tâğut ile mücadelem vardır. Biri insandadır, diğeri âlemdedir. Biri ene’dir, diğeri tabiattır. Birinci tâğutu gayr-ı kastî, gölgevâri bir ayine gibi gördüm. Fakat o tâğutu kasten veya bizzat nazar-ı ehemmiyete alanlar, Nemrud ve Firavun olurlar.

İkinci tâğut ise, onu İlâhî bir san’at, Rahmânî bir sıbğat, yani nakışlı bir boya şeklinde gördüm. Fakat gaflet nazarıyla bakılırsa, tabiat zannedilir ve maddiyunlarca bir ilâh olur. Maahaza, o tabiat zannedilen şey, İlâhî bir san’attır. Cenâb-ı Hakka hamd ve şükürler olsun ki, Kur’ân’ın feyziyle, mezkûr mücadelem her iki tâğutun ölümüyle ve her iki sanemin kırılmasıyla neticelendi.

Evet, Nokta, Katre, Zerre, Şemme, Habbe, Hubâb risalelerinde ispat ve izah edildiği gibi, mevhum olan tabiat perdesi parçalanarak altında şeriat-ı fıtriye-i İlâhiye ve san’at-ı şuuriye-i Rahmâniye güneş gibi ortaya çıkmıştır. Ve keza, firavunluğa delâlet eden ene’den, Sâni-i Zülcelâle râci olan Hüve tebârüz etti.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Dünyada sana ait çok emirler vardır. Amma ne mâhiyetlerinden ve ne âkıbetlerinden haberin olmuyor:

Biri, cesettir. Evet, cesedin genç iken lâtif, zarif ve güzel gül çiçeğine benzerse de, ihtiyarlığında kuru ve uyuşmuş kış çiçeğine benzer ve tahavvül eder.

Biri de hayat ve hayvaniyettir. Bunun da sonu ölüm ve zevaldir.

Biri de insaniyettir. Bu ise, zeval ve beka arasında mütereddittir. Dâim-i Bâkînin zikriyle muhafazası lâzımdır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Zeylû'l-Hubâb / Sonraki Risale: Zeylü'l-Habbe
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âkıbet : netice, son
bekà : devamlılık, kalıcılık
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
Dâim-i Bâkî : kendi varlığı sonsuza kadar devam eden, dilediği varlığa da bekà veren, onları sonsuz ve kalıcı yapan Allah
delâlet etmek : işaret etmek
emir : iş, olay, olgu
ene : ben, benlik
feyiz : mânevî gıda, ilham, bereket, bolluk
firavunluk : kendini Firavun gibi ilâh derecesinde büyük görme
gaflet : umursamazlık, duyarsızlık; âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma hâli
gölgevâri : gölge gibi, gölgeye benzer
Habbe : dane, tohum; Mesnevî-i Nûriye’de yer alan bir risale
hamd : övgü, teşekkür, minnet
hayvaniyet : canlılık, hayat taşıma
Hubâb : daneler, tohumlar; Mesnevî-i Nûriye’de yer alan bir risale
hüve : O, Allah
i’lem eyyühe’l-aziz : “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz
İlâhî : Allah’a ait, Allah’tan gelen
insaniyet : insanlık
izah edilmek : açıklanmak
kasten : bilerek ve isteyerek
Katre : damla; Mesnevî-i Nûriye’de yer alan bir risale
keza : bunun gibi
lâtif : şirin, güzel, hoş
maahaza : bununla beraber, bununla birlikte
maddiyun : materyalistler, herşeyi maddeye bağlayıp, madde ile açıklamaya çalışanlar
mâhiyet : temel özellik, asıl nitelik
mevhum : gerçekte olmadığı halde var sayılan
mezkûr : zikredilen, ifade edilen
mütereddit : şüpheli, kararsız; iki şey arasında gidip gelen
nakış : işleme, süs
nazar : bakış, görüş
nazar-ı ehemmiyete alma : önem verme
Nokta : Mesnevî-i Nûriye’de yer alan bir risale
râci : dönen, ait olan
Rahmânî : rahmeti sonsuz olan, yarattıklarını esirgeyip koruyan, şefkat eden ve rızıklandıran Allah’a âit
risale : Risale-i Nur’u oluşturan bölümlerden her birisi
san’at-ı şuuriye-i Rahmâniye : rahmeti sınırsız olan Allah’ın sonsuz ilminin neticesi olarak ortaya çıkan san’atı
sanem : put
Sâni-i Zülcelâl : sonsuz büyüklük ve haşmet sahibi olan ve her şeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah
sıbğat : boya
Şemme : bir kere koklama; Mesnevî-i Nûriye’de yer alan bir risale
şeriat-ı fıtriye-i İlâhiye : düzeni ve ahengi sağlamak için Allah tarafından kainata koyulan ve bütün varlıkların uymak zorunda olduğu kanun ve kuralların tamamı
şükür : minnet duyup, teşekkür etme
tabiat : (tabiat fikri) materyalist düşünce; tabiat için, “insan faaliyetlerinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç” düşüncesi
tâğut : ibadet edilen bâtıl şey, put
tahavvül etmek : bir halden başka bir hale dönüşmek
tebârüz etmek : belirmek, görünmek
zarif : ince, nazik
Zerre : en küçük madde parçası, atom; Mesnevî-i Nûriye’de yer alan bir risale
zeval : yokluk
zikir : devamlı Allah’ı anma
Yükleniyor...