Biri de ömür ve yaşayıştır. Bunun da hududu tayin edilmiştir; ne ileri, ve ne de geri bir adım atılamaz. Bunun için elem çekme, mahzun olma. Tahammülünden âciz, tâkatinden hariç olduğun tûl-i emel yükünü yüklenme.

Biri de vücuttur. Vücut zaten senin mülkün değildir. Onun mâliki ancak Mâlikü’l-Mülktür. Ve senden daha ziyade senin vücuduna şefkatlidir. Binaenaleyh, Mâlik-i Hakikînin daire-i emrinden hariç o vücuda karıştığın zaman zarar vermiş olursun: ümitsizliği intaç eden hırs gibi.

Biri de belâ ve musibetlerdir. Bunlar zâildir, devamları yoktur. Zevalleri düşünülürse, zıtları zihne gelir, lezzet verir.

Biri de, sen burada misafirsin. Ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse, beraberce getiremediği birşeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın. Ve keza, bu fâni dünyadan da çıkacaksın. Öyle ise, aziz olarak çıkmaya çalış. Vücudunu Mûcidine feda et. Mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın. Çünkü, feda etmediğin takdirde, ya bâd-ı hevâ zâil olur, gider, veya Onun malı olduğundan, yine Ona rücû eder.

Eğer vücuduna itimad edersen, ademe düşersin. Çünkü ancak vücudun terkiyle vücut bulunabilir. Ve keza, vücuduna kıymet vermek fikrinde isen, o vücuttan senin elinde ancak bir nokta kalabilir. Bütün vücudun cihât-ı erbaasıyla ademler içerisinde kalır. Amma, o noktayı da elinden atarsan vücudun tam mânâsıyla nurlar içinde kalır.

Biri de, dünyanın lezzetleridir. Bu ise, kısmete bağlıdır. Talebinde kalâka düşer. Ve sür’at-i zevali itibarıyla, aklı başında olan, onları kalbine alıp kıymet vermez.

Dünyanın âkıbeti ne olursa olsun, lezâizi terk etmek evlâdır. Çünkü, âkıbetin ya saadettir; saadet ise şu fâni lezâizin terkiyle olur. Veya şekavettir. Ölüm ve idam intizarında bulunan bir adam, sehpanın tezyin ve süslendirilmesinden zevk ve lezzet alabilir mi?
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Zeylû'l-Hubâb / Sonraki Risale: Zeylü'l-Habbe
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : güçsüz
adem : yokluk, hiçlik
adem-i mutlak : mutlak yok oluş, tamamen ve ebediyen yok olma
âkıbet : netice, son
aziz : çok değerli, izzetli
bâd-ı hevâ : karşılıksız; boş, boşu boşuna
binaenaleyh : bundan dolayı
cihât-ı erbaa : dört yön, taraf
daire-i emir : emir dairesi, alanı
elem : acı, keder, üzüntü
evlâ : daha iyi
fâni : geçici olan, ölümlü
hariç olmak : dışında olmak
hariç : dış
hudud : sınırlar
intaç etmek : netice, sonuç vermek
intizar : bekleyiş
itimad etmek : güvenmek
kalâk : endişe, iç sıkıntısı, gönül darlığı
keza : bunun gibi
kısmet : hisse, pay, nasip
küfür : Allah’ı veya Allah’ın bildirdiği herhangi bir şeyi inkâr etme, inançsızlık
lezâiz : lezzetler
mahzun olmak : hüzünlenmek
mâlik : sahip
Mâlik-i Hakikî : herşeyin gerçek sahibi olan Allah
Mâlikü’l-Mülk : bütün mülkün gerçek sahibi olan Allah
menzil : yer, mekân
Mûcid : icad eden, varlıklara vücut verip yaratan Allah
mukabilinde : karşılığında
musibet : belâ, büyük sıkıntı
mülk : sahip olunan şey
nur : aydınlık, ışık
rücû etmek : dönmek, geri dönmek
saadet : mutluluk
sâika : sebep, neden
sür’at-i zeval : hızlıca geçip gitme, yok olma
şefkat : merhamet
şekavet : mutsuzluk, bedbahtlık
tahammül : dayanma, katlanma
tâkat : güç, kapasite
taleb : isteme
tayin edilmek : belirlenmek
tezyin : süsleme
tûl-i emel : bitmez tükenmez, sonsuz arzu ve istekler
vücud : beden
vücut bulmak : var olmak
zâil olmak : geçip gitmek, yok olmak
zâil : geçip gidici, yok olucu
zeval : geçici olma
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...