İ’lem eyyühe’l-aziz! Eğer dünyanın veya vücudun mülkiyeti, zılliyeti sende ise, taahhüt, tahaffuz, korku külfetleriyle nimetlerden lezzet alamazsın, daima rahatsız olursun. Çünkü, noksanları tedarik, mevcutları telef olmaktan muhafaza ile daima evham, korkular, meşakkatlere mahal olursun. Halbuki, o nimetler, Mün’im-i Kerîmin taahhüdü altındadır. Senin işin Onun sofra-i ihsanından yiyip içmekle şükretmektir. Şükürde bir zahmet yoktur. Bilâkis, nimetin lezzetini arttırır. Çünkü şükür, nimette in’âmı görmek demektir. İn’âmı görmek, nimetin zevalinden hasıl olan elemi def eder. Zira, nimet zâil olduğundan, Mün’im-i Hakikî onun yerini boş bırakmaz, misliyle doldurur ve teceddüdünden lezzet alırsın.

Evet; 1 وَاٰخِرُ دَعْويهُمْ اَنِ الْحَمْدُ ِللّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ olan âyet-i kerime, hamdin ayn-ı lezzet olduğuna delâlet eder. Çünkü, hamd, in’am şeceresini, nimet semeresinde gösterir. Ve bu vesileyle zeval-i nimetin tasavvurundan hasıl olan elem zâil olur. Çünkü, şecerede çok semere vardır, biri giderse, ötekisi yerine gelir. Demek hamd, ayn-ı lezzettir.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Âfâkî malûmat, yani hariçten, uzaklardan alınan malûmat, evham ve vesveselerden hâli olamıyor. Amma, bizzat vicdanî bir şuura mahal olan enfüsî ve dahilî malûmat ise, evham ve ihtimallerden temizdir. Binaenaleyh, merkezden muhite, dahilden harice bakmak lâzımdır.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Küre-i arzı bir köy şekline sokan şu medeniyet-i sefihe ile gaflet perdesi pek kalınlaşmıştır. Tâdili, büyük bir himmete muhtaçtır. Ve keza, beşeriyet ruhundan dünyaya nâzır pek çok menfezler açmıştır. Bunların kapatılması, ancak Allah’ın lütfuna mazhar olanlara müyesser olur.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Onların duaları şu sözlerle sona erer: ‘Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” Yûnus Sûresi, 10:10.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Zeylû'l-Hubâb / Sonraki Risale: Zeylü'l-Habbe
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âfâkî : dış dünyaya ait
âyet-i kerime : şerefli âyet, Kur’ân’ın herbir cümlesi
ayn-ı lezzet : lezzetin ta kendisi
beşeriyet : insanlık
bilâkis : tersine
binaenaleyh : bundan dolayı
bizzat : doğrudan
dahil : iç
dahilî : iç, içe âit
def etmek : uzaklaştırmak, ortadan kaldırmak
delâlet etmek : işaret etmek
elem : acı, keder, üzüntü
enfüsî : iç dünyaya ait
evham : vehimler; kuruntular, şüpheler
gaflet : sorumsuzluk, vurdumduymazlık; Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli
hâli : uzak, boş
hamd : övgü, minnet ve şükür
hariç : dış
hasıl olma : meydana gelme
himmet : ciddî gayret
i’lem eyyühe’l-aziz : “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz
in’âm : nimetlendirme, nimet verme
keza : bunun gibi, böylece
küre-i arz : yerküre
lütuf : iyilik, ihsan, bağış
mahal : yer
malûmat : bilgiler
mazhar olma : erişme, nâil olma
medeniyet-i sefihe : insanları zevk ve eğlenceye yönelten alçak medeniyet; Batı medeniyeti
menfez : delik, gedik
meşakkat : güçlük, zorluk
mevcut : var olan
misil : benzer
muhafaza : koruma
muhit : çevre, etraf
Mün’im-i Hakikî : gerçek nimet verici olan Allah
Mün’im-i Kerîm : her türlü nimetin asıl sahibi olan ve her bir varlığı, zevklerine en uygun nimetlerle yedirip içiren sonsuz lütuf, ihsan ve cömertlik sahibi Allah
müyesser olmak : nasip olmak
nâzır : bakan
nimet : ihsan; insan hayatına lâzım olan maddî ve mânevî her şey
ruh : hayat kaynağı, can, cevher
semere : meyve, netice, sonuç
sofra-i ihsan : bağış, iyilik, lütuf sofrası
şecere : ağaç
şuur : bilinç
şükür : Allah’a karşı minnet duyma, teşekkür etme
taahhüd : garanti, güvence, vaat
tâdil : düzeltmek, ıslah etmek
tasavvur : düşünme, hayal etme
teceddüd : yenilenme, tazelenme
tedarik : elde etme
telef olmak : zayi olmak, yok olmak
vesvese : şüphe, asılsız kuruntu
vicdanî : vicdana ait; kalbe ait hislerin aynası hükmünde olan vicdanla ilgili
zâil olmak : geçip gitmek, yok olmak
zeval : yokluk
zeval-i nimet : nimetin yok olması, sona ermesi
zira : çünkü
Yükleniyor...