İ’lem eyyühe’l-aziz! Bir zerre, kocaman şemsi tecelli ile, yani in’ikâs itibarıyla istiâb eder, içine alır. Fakat küçücük iki zerreyi bizzat, yani hacimleri itibarıyla içine alamaz. Binaenaleyh, yağmurun şemsin timsaline mâkes olan katreleri gibi, kâinatın zerrat ve mürekkebatı, ilim ve iradeye müstenit kudret-i nurâniye-i ezeliyenin, tecellî ve in’ikâs itibarıyla lem’alarına mazhar olabilirler. Fakat, gözün içindeki bir hüceyre zerresi, âsab, evride, şerâyinde tesirleri görünen bir kudret, şuur ve iradeye menba olamaz. Bu acip san’at, muntazam nakış, ince hikmetin iktizasına göre, kâinatın herbir zerresi, herbir mürekkebatı, ulûhiyete mahsus muhit ve mutlak sıfatlara menbâ ve masdar olması lâzım gelir. Veya o sıfatlarla muttasıf Şems-i Ezelînin tecelliyat lem’alarına mâkes olmaları lâzımdır.

Birinci şıkta kâinatın zerratı adedince muhalât vardır. Binaenaleyh, herbir zerre, o büyük yükün tahammülünden âciz olduğunu ikrar ile “Mûcid, Hâlık, Rab, Mâlik, Kayyum ancak Allah’tır” diye şehadetini ilân eder. Ve keza, herbir zerre, herbir mürekkebat, muhtelif lisan ve delâletleriyle şu beyti terennüm ediyorlar:

عِبَارَاتُنَا شَتّٰى وَحُسْنُكَ وَاحِدٌ - وَكُلٌّ اِلٰى ذاَكَ الْجَمَالِ يُشِيرُ 1

Evet, herbir harf kendi vücuduna bir vecihle delâlet eder. Amma kâtibinin, sâniinin vücuduna çok vecihlerle delâlet eder. Evet,

تَأَمَّلْ سُطُورَ الْكَاۤئِنَاتِ فَإِنَّهَا - مِنَ الْمَـَلإِ اْلاَعْلٰىَ اِلَيْكَ رَسَاۤئِلُ 2

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Sözlerimiz muhtelifse de, Senin hüsnün birdir. O sözlerin hepsi de o güzelliğe işaret eder.
2 : Kâinatın satırlarını dikkatle mütalâa et. Zira onlar, yüce semâvî meclisten sana gönderilmiş mektuplardır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Zeylû'l-Hubâb / Sonraki Risale: Zeylü'l-Habbe
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : hayret verici
âciz : güçsüz
âsab : sinirler
beyit : iki mısradan oluşan şiir
binaenaleyh : bundan dolayı
bizzat : doğrudan
delâlet : işaret etme, gösterme
evride : toplardamarlar
Hâlık : her şeyi yaratan Allah
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
hüsün : güzellik
i’lem eyyühe’l-aziz : “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir deyim
ikrar : doğrulama, kabul etme, kabülü dile getirme
iktiza : bir şeyin gereği
in’ikâs : yansıma
irade : dileme, tercih etme ve seçme gücü
istiâb etmek : içine almak, kaplamak
kâinat : yaratılmış herşey, evren
kâtib : yazan
katre : damla
Kayyum : herşeyi Kendi varlığıyla ayakta tutan Allah
keza : bunun gibi, böylece
kudret : güç, iktidar
kudret-i nurâniye-i ezeliye : nuranî ve ezelî olan kudret
lâzım gelmek : gerekli olmak
lem’a : parıltı
lisan : dil
mahsus : has, özgü
mâkes olma : ayna olma
mâkes : yansıma yeri, görüntü alanı
Mâlik : görünen ve görünmeyen her şeyin gerçek sahibi olan Allah
masdar : kaynak; bir şeyin asıl çıkış yeri
mazhar olmak : ayna olmak
menbâ : kaynak
Mûcid : icad eden, herşeyi yaratan Allah
muhalât : imkânsızlıklar, olması imkânsız olan şeyler
muhit : kapsamlı, herşeyi içine alan, kuşatan
muhtelif : çeşitli
muntazam : düzenli
mutlak : kayıtsız, sınırsız
muttasıf : vasıflanmış, nitelendirilmiş
mürekkebat : bir bütünü oluşturan parçalar, unsurlar
müstenit : istinad eden, dayanan
nakış : işleme, süsleme
Rab : herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
sâni : san’atkâr, san’atla iş yapan
sıfat : özellik, nitelik
şehadet : şahidlik, tanıklık
şems : güneş
Şems-i Ezelî : Ezelî Güneş; başlangıcı olmayan ve bütün varlıkları yokluk karanlığından varlık aydınlığına çıkaran Allah
şerâyin : atardamarlar
şuur : bilinç
tahammül : dayanma, katlanma
tecelli : akis, yansıma
tecelliyat : tecellîler; yansımalar, görüntüler
terennüm etme : güzel sesle şiir söyleme
timsal : görüntü
ulûhiyet : ibadete ve itaat edilmeye lâyık olma, İlâhlık
vecih : yön
vücud : varlık
zerrat : zerreler, atomlar
zerre : maddenin en küçük parçası, atom
Yükleniyor...