İ’lem eyyühe’l-aziz! Aklı başında olan insan, ne dünya umurundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde tulû etmiştir. Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda tavattun etmeye niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Maahaza, ebedî ömrün önündedir. O ömr-ü bâkide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fâni ömürde sa’y ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömr-ü bâkiden hiç haberin yok. Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan!

İ’lem eyyühe’l-aziz! Cenâb-ı Hakka malûm ve mâruf ünvanıyla bakacak olursan, meçhul ve menkûr olur. Çünkü, bu malûmiyet, örfî bir ülfet, taklidî bir sema’dır. Hakikati ilâm edecek bir ifade de değildir. Maahaza, o unvan ile fehme gelen mânâ, sıfât-ı mutlakayı beraberce alıp zihne ilka edemez. Ancak, Zât-ı Akdesi mülâhaza için bir nevi ünvandır. Amma Cenâb-ı Hakka mevcud-u meçhul ünvanıyla bakılırsa, mârufiyet şuâları bir derece tebarüz eder. Ve kâinatta tecellî eden sıfât-ı mutlaka-i muhîta ile, bu mevsufun o ünvandan tulû etmesi ağır gelmez.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Esmâ-i Hüsnânın herbirisi ötekileri icmâlen tazammun eder: ziyânın elvan-ı seb’ayı tazammun ettiği gibi. Ve keza, herbirisi ötekilere delil olduğu gibi, onların herbirisine de netice olur. Demek, Esmâ-i Hüsna, mir’at ve ayine gibi birbirini gösteriyor. Binaenaleyh, neticeleri beraber mezkûr kıyaslar gibi veya delilleri beraber neticeler gibi okunması mümkündür.
• • •
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Zeylû'l-Hubâb / Sonraki Risale: Zeylü'l-Habbe
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

binaenaleyh : bundan dolayı
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
delil : işaret, alâmet; kendisine, doğru bir bakış açısıyla bakıldığında istenilen hedefe ulaştıran şey
ebedî : sonu olmayan sonsuz
elvan-ı seb’a : yedi renk; güneşin ışığındaki yedi ana renk
Esmâ-i Hüsnâ : Cenâb-ı Hakkın en güzel isimleri
fâni : geçici olan, ölümlü
fehim : anlayış, kavrayış gücü
hakikat : asıl, gerçek
i’lem eyyühe’l-aziz : “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz
icmâlen : kısaca
ilâm etmek : bildirmek, duyurmak
ilka etmek : bırakmak, koymak
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
keza : bunun gibi
kıyas : karşılaştırma
maahaza : bununla beraber, bununla birlikte
mahzun : hüzünlü
malûm : bilinen
malûmiyet : bilinirlik, bilinir olma
mâruf : bilinen, tanınan
mârufiyet : bilinirlik, tanınır olma
menkûr : bilinmeyen; belirsiz
mesrur : mutlu
mevcud-u meçhul : bilinmeyen varlık
mevsuf : sıfatlanan; nitelendirilen, vasıflandırılan
mezkûr : ifade edilen, anılan, zikredilen
mir’at : ayna
mülâhaza : düşünme, akla getirme
nevi : çeşit
ömr-ü bâki : devamlı ve kalıcı ömür
örfî : âdetlerde olan, yapılagelen şeylerden
sa’y : çalışma
sekerat : ölüm sarhoşluğu, can çekişme hali
sema’ : duyuş, duyma, işitme
sıfât-ı mutlaka : Allah’ın yüce Zâtını niteleyen sınırsız ve sonsuz kutsal özellikler
sıfât-ı mutlaka-i muhîta : Allah’ın yüce Zâtını niteleyen ve bütün kâinatı kuşatan sınırsız ve sonsuz kutsal özellikler
şuâ : ışın, ince ışık hüzmesi
taklidî : taklid edilen
tavattun etmek : bir yeri vatan edinmek, bir yerde yerleşmek
tazammun etmek : içine almak, kapsamak
tebarüz etmek : ortaya çıkmak, belirmek, görünmek
tecellî etme : yansıma
tulû etmek : doğmak, görünmek, zuhur etmek
umur : işler, olaylar
ülfet : alışkanlık
ünvan : isim
vücud : beden
Zât-ı Akdes : bütün kusurlardan, çirkinliklerden, eksiklikten, benzer ve ortak edinmekten sonsuz derecede yüce olan Allah
ziyâ : ışık
Yükleniyor...