İ’lem eyyühe’l-aziz! “Sübhanallah”, “Elhamdü lillah”, “Allahu ekber”; bu üç mukaddes cümlenin faidelerini ve mahall-i istimallerini dinle:

1. Kalbinde hayat bulunan bir insan, kâinata, âleme bakarken, idrâkinden âciz, bilhassa şu boşlukta yapılan İlâhî manevraları görmekle hayretler içinde kalır. İşte bu gibi hayret ve dehşet-engiz vaziyetleri, ancak “Sübhanallah” cümlesinden nebean eden mâ-i zülâli içmekle o hayret ateşi söner.

2. Aynı o insan, gördüğü leziz nimetlerden duyduğu zevkleri izhar etmekle, hamd ünvanı altında in’âmı nimette ve Mün’imi in’amda görmekle idame-i nimet ve tezyid-i lezzet talebinde bulunarak, “Elhamdü lillâh” cümlesiyle nîmetler definesini bulan adam gibi nefes alıyor.

3. Aynı o insan, mahlûkat-ı acibe ve harekât-ı garîbeden aklının tartamadığı ve zihninin içine alamadığı şeyleri gördüğü zaman, “Allahü ekber” demekle rahat bulur. Yani, Hâlıkı daha azîm ve daha büyüktür. Onların halk ve tedbirleri kendisine ağır değildir.

İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsan, seyyiatıyla Allah’a zarar vermiş olmuyor. Ancak nefsine zarar eder. Meselâ, hariçte, vâkide ve hakikatte Allah’ın şeriki yoktur ki, onun hizbine girmekle Cenâb-ı Hakkın mülküne ve âsârına müdahale edebilsin. Ancak, şeriki zihninde düşünür, boş kafasında yerleştirir. Çünkü, hariçte şerikin yeri yoktur. O halde o kafasız, kendi eliyle kendi evini yıkıyor.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Allah’a tevekkül edene Allah kâfidir. Allah, Kâmil-i Mutlak olduğundan, lizatihî mahbubdur. Allah, Mûcid, Vâcibü’l-Vücud olduğundan kurbiyetinde vücut nurları, bu’diyetinde adem zulmetleri vardır. Allah, melce’ ve mence’dir. Kâinattan küsmüş, dünya ziynetinden iğrenmiş, vücudundan bıkmış ruhlara melce’ ve mence’ odur. Allah Bâkîdir; âlemin bekası ancak Onun bekasıyladır. Allah Mâliktir; sendeki mülkünü senin için saklamak üzere alıyor. Allah, Ganiyy-i Muğnîdir; herşeyin anahtarı Ondadır. Bir insan Allah’a hâlis bir abd olursa, Allah’ın mülkü olan kâinat, onun mülkü gibi olur.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Zeylû'l-Hubâb / Sonraki Risale: Zeylü'l-Habbe
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

abd : kul
adem : yokluk, hiçlik
âlem : dünya, evren
Allahüekber : “Allah en büyüktür”
âsâr : eserler
azîm : büyük, yüce
Bâkî : Kendi varlığı sonsuza kadar devam eden ve dilediği varlığa bekà veren, onları sonsuz ve kalıcı hale getiren Allah
beka : devamlılık ve kalıcılık
bu’diyet : uzaklık
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
elhamdü lillâh : “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet Allah’a mahsustur”
Ganiyy-i Muğnî : bütün varlıkların ihtiyaçlarını karşılayan ve her varlığın zenginliği Kendisinin tükenmez hazinesinden çıkan ve hiçbir şeye muhtaç olmayan sınırsız zenginlik sahibi Allah
hakikat : asıl, gerçek
Hâlık : her şeyi yaratan Allah
hâlis : içten, ihlâslı
halk : yaratma
hamd : övgü ve şükür
harekât-ı garîbe : hayret verici, şaşırtıcı hareketler
hariç : dış
hizb : bir görüş üzerinde birleşen topluluk; taraftarlardan oluşan grup, parti
i’lem eyyühe’l-aziz : “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz
idame-i nimet : nimetin, ihsan ve lütfun devamı, sürdürülmesi
in’âm : nimetlendirme
izhar etmek : göstermek, açığa çıkarmak
kâfi : yeterli
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
Kâmil-i Mutlak : sınırsız mükemmellik ve kusursuzluk sahibi Allah
kurbiyet : yakınlık; kulun Allah’a yakınlığı
lizatihî : bizzat kendisi, kendisinin bir özelliği olarak
mahbub : sevgili, sevilen
mahlûkat-ı acibe : şaşırtıcı mahlûklar, harika yaratıklar, varlıklar
Mâlik : görünen ve görünmeyen her şeyin gerçek sahibi olan Allah
melce : sığınak
mence : kurtaracak yer
Mûcid : icad eden, var eden Allah
müdahale etmek : karışmak
mülk : sahip olunan şey
Mün’im : gerçek nimet verici olan Allah
nefis : bir kimsenin kendisi
nimet : hayat için lâzım olan her şey; iyilik, lütuf, ihsan
nur : aydınlık
seyyiat : günahlar, kötülükler
şerik : ortak
tedbir : çekip çevirme, ihtiyacını karşılama
tevekkül etme : Allah’a dayanme ve güvenme
tezyid-i lezzet : lezzeti arttırma, fazlalaştırma
ünvan : isim
Vâcibü’l-Vücud : varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Allah
vâki : düşüncede değil, gerçek dünyadaki var olma; zihindeki bir şeyin dış dünyada da bulunması hâli, gerçekliği
vücut : varlık
ziynet : süs
zulmet : karanlık
Yükleniyor...