İ’lem eyyühe’l-aziz! Nebiyy-i Zîşânın (a.s.m.) makam-ı mahmûdu İlâhî bir mâide ve Rabbânî bir sofra hükmündedir. Evet, tevzi edilen lütuflar, feyizler, nimetler o sofradan akıyor. Resul-i Zîşâna (a.s.m.) okunan salâvat-ı şerife, o sofraya edilen dâvete icâbettir. Ve keza, salâvat-ı şerîfeyi getiren adam, zât-ı Peygamberîyi (a.s.m.) bir sıfatla tavsif ettiği zaman, o sıfatın nereye taallûk ettiğini düşünsün ki, tekrar be tekrar salâvat getirmeye müşevviki olsun.

İ’lem ey din âlimi! 1 “Ücretim az, ilmime rağbet yok” diye mahzun olma. Çünkü mükâfât-ı dünyeviye ihtiyaca bakar, kıymet-i zâtiyeye bakmaz. Meziyet-i zâtiye ise mükâfat-ı uhreviyeye nâzırdır. Öyleyse, zâtî olan meziyetini mükâfât-ı uhreviyeye sakla, birkaç kuruşluk dünya metâına satma.

İ’lem ey hitabet-i umumiye sıfatıyla gazete lisanıyla konferans veren muharrir! Sen, kendi nefsini aşağı göstermeye ve nedamet ederek kusurlarını ilân etmeye hakkın var. Fakat şeâir-i İslâmiyeye zıt ve muhalif olan herzelerle İslâmiyeti lekelendirmeye kat’iyen hakkın yoktur. Seni kim tevkil etmiştir? Fetvâyı nereden alıyorsun? Hangi hakka binaen milletin namına, ümmetin hesabına, İslâmiyet hakkında hezeyanları savurarak dalâletini neşir ve ilân ediyorsun? Milleti, ümmeti kendin gibi dâll zannetme! Dalâletini kime satıyorsun? Burası İslâmiyet memleketidir, Yahudi memleketi değildir. Cumhur-u mü’minînin kabul etmediği birşeyin gazeteyle ilânı, milleti dalâlete dâvettir, hukuk-u ümmete tecavüzdür. Bir adamın hukukuna tecavüze cevaz-ı kanunî olmadığı halde, koca bir milletin, belki âlem-i İslâmın hukukuna hangi cesarete binaen tecavüz ediyorsun? Ağzını kapat!

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Ehemmiyetlidir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Katrenin Zeyli / Sonraki Risale: Zeylû'l-Hubâb
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âbâ : babalar
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
âlim : bilgin
binaen : dayanarak
cevaz-ı kanunî : kanunen verilen izin, müsaade
cumhur-u mü’minîn : mü’minlerden meydana gelen büyük halk topluluğu
dalâlet : doğru yoldan sapkınlık
dâll : doğru yoldan sapmış, ayrılmış
ecdat : atalar, dedeler
ehemmiyetli : önemli
ehl-i Kur’ân : Kur’ân’ın yolundan gidenler; Müslümanlar
fetvâ : bir mesele hakkında delillere kıyasen dinî hüküm verme
herze : boş, saçma sapan söz
hezeyan : boş söz, saçmalama
hitabet-i umumiye : bütün toplumu muhatap alarak seslenme; kamuoyuna hitap etme
hukuk : haklar
hukuk-u ümmet : Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minlere ait haklar
i’lem eyyühe’l-aziz : Ey aziz kardeşim bil ki!
i’lem : bil
idam-ı ebedi : bir daha geri dönmeyecek şekilde sonsuza dek yok etme
iktizâ : gerektirme
kâfir : Allah’ı veya Allah’ın kesin olarak bildirdiği birşeyi inkâr eden kimse
kat’iyen : kesinlikle
kıymet-i zâtiye : bir şeyin veya bir kişinin bizzat kendisinde bulunan değer
kusur : eksiklik
küfür : Allah’ı veya Allah’ın kesin olarak bildirdiği herhangi bir şeyi inkâr etme
lisan : dil
maahaza : bununla beraber, bununla birlikte
mahkûm etmek : bir kişi aleyhinde cezalandırıcı mahiyette hüküm vermek
mahzun olmak : hüzünlenmek; üzülmek
metâ : mal
meziyet : üstün özellik, fazilet
meziyet-i zâtiye : bir şeyin veya bir kişinin bizzat kendisinde bulunan meziyet ve değerli özellik
muhalif : aykırı
muharrir : gazeteci, yazar
mükâfât-ı dünyeviye : dünyaya ait ödüller
mükâfat-ı uhreviye : âhirette verilecek olan ödül
müşevvik : teşvik edici sebep
namına : adına
nâzır : bakan
nedamet etmek : pişman olmak
nefis : şahsın kendisi; insanı kötüye yönelten duygu
neşir : etrafa yayma
salâvat : Peygamberimize edilen rahmet ve esenlik duası
sıfat : özellik
şeâir-i İslâmiye : İslâma sembol olmuş işaretler, iş ve ibâdetler
taallûk eden : ilgili ve bağlantılı olan
tavsif etmek : bir sıfatla nitelemek
tecavüz : saldırı
tevkil etme : vekil yapma, vekil tayin etme
ümmet : Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler
zâtî : bir şeyin ve kişinin doğrudan kendisinde bulunan özellik, kendi özelliği
Yükleniyor...