Ve dahilî bütün fırak-ı dâlle-i İslâmiye de, birer kemmiye-i kalile-i muzırra suretinde mahkûm kaldığı; ve İslâmiyet metanetini ve salâbetini sünnet ve cemaatle muhafaza eylediği bir zamanda, lâübâliyâne, Avrupa medeniyet-i habise kısmından süzülen bir cereyan-ı bid’atkârâne, sinesinde yer tutamaz. Demek, âlem-i İslâm içinde mühim ve inkılâpvâri bir iş görmek, İslâmiyetin desâtirini inkıyadla olabilir, başka olamaz. Hem olmamış, olmuşsa da çabuk ölüp sönmüş.

Saminen: Zaaf-ı dine sebep olan Avrupa medeniyet-i sefihanesi yırtılmaya yüz tuttuğu bir zamanda ve medeniyet-i Kur’ân’ın zuhura yakın geldiği bir anda, lâkaydâne ve ihmalkârâne, müsbet bir iş görülmez. Menfîce, tahripkârâne iş ise, bu kadar rahnelere mâruz kalan İslâm zaten muhtaç değildir.

Tasian: Sizin bu İstiklâl Harbindeki muzafferiyetinizi ve âli hizmetinizi takdir eden ve sizi can ü dilden seven cumhur-u mü’minîndir. Ve bilhassa tabaka-i avâmdır ki, sağlam Müslümanlardır. Sizi ciddî sever ve sizi tutar ve size minnettardır ve fedakârlığınızı takdir ederler. Ve intibaha gelmiş en cesim ve müthiş bir kuvveti size takdim ederler. Siz dahi, evâmir-i Kur’âniyeyi imtisalle onlara ittisal ve istinad etmeniz, maslahat-ı İslâm namına zarurîdir. Yoksa, İslâmiyetten tecerrüt eden, bedbaht, milliyetsiz, Avrupa meftunu frenk mukallitleri avâm-ı Müslimîne tercih etmek maslahat-ı İslâma münâfi olduğundan, âlem-i İslâm nazarını başka tarafa çevirecek ve başkasından istimdat edecek.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Katrenin Zeyli / Sonraki Risale: Zeylû'l-Hubâb
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem-i İslâm : İslâm âlemi, dünyası
âli : yüce, yüksek
avâm-ı Müslimîn : Müslümanların halk tabakası
Avrupa medeniyet-i habise kısmı : Avrupa medeniyetinin çirkin, pis kısmı
Avrupa medeniyet-i sefihanesi : helâl olmayan, zevk ve eğlencelere aşırı düşkün olan Avrupa medeniyeti
bedbaht : talihsiz, bahtsız
bilhassa : özellikle
can ü dilden : içten gelerek, gönülden
cemaat : topluluk; İslâmî bağlarla birbirine bağlanmış topluluk
cereyan-ı bid'atkârâne : bozucu, zararlı akım; dinin aslında olmayan, sonradan oluşturulan ve dine sokulmaya çalışılan zararlı, bozucu akım
cesîm : çok büyük, iri
cumhur-u mü'minîn : mü’minlerin hepsi
desâtir : düsturlar, yasalar, kanunlar
evâmir-i Kur'âniye : Kur’ân’ın emirleri
fırak-ı dâlle-i İslâmiye : İslâm toplumu içinde yer alan doğru yoldan ayrılmış sapık fırkalar
frenk : yabancı, Batılı, Avrupalı
ihmalkârâne : ihmal ederek
imtisal : emre uyma, boyun eğme
inkılâpvâri : inkılâba benzer değişim, dönüşüm
inkıyad : boyun eğme
intibaha gelmek : uyanmak
İstiklâl Harbi : Bağımsızlık savaşı, Kurtuluş Savaşı
istimdat etme : medet umma, yardım isteme
istinad etmek : dayanma
ittisal etme : birleşme, bağlanma
kemmiye-i kalile-i muzırra : zararlı azınlık
lâkaydâne : kayıtsız kalarak, ilgisizce
lâübâliyâne : vurdumduymaz bir tarzda, kayıtsız kalarak
mâruz kalmak : uğramak, tesirinde kalmak
maslahat-ı İslâm : İslâmın menfaatı, yararı
medeniyet-i Kur'ân : Kur’ân'î değer ve esaslara dayanan medeniyet
meftun : düşkün
menfîce : olumsuzca
metanet : dini korumadaki kararlılık, dayanıklılık
minnettar : minnet duyan, yapılan bir iyiliğe karşı kendini borçlu hisseden
muhafaza eylemek : korumak
mukallit : taklitçi
muzafferiyet : zafer kazanma, galibiyet
münâfi : aykırı, zıt
müsbet : olumlu
namına : adına
nazar : bakış, göz
rahne : yara
salâbet : dini korumada ve uygulamada ciddiyet ve sağlamlık
saminen : sekinzincisi
sine : iç, göğüs, kalb
sünnet : Peygamberimizin (a.s.m.) söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler
tabaka-i avâm : halk tabakası, sıradan insanlar
tahripkârâne : yakıp yıkıcı bir şekilde, tahrip ederek
takdim etmek : sunmak
takdir etme : birşeyin değerini anlayarak beğenisini dile getirme, ifade etme
tasian : dokuzuncusu
tecerrüt : soyutlanma, sıyrılma, ayrılma
zaaf-ı dine : dini yaşamada zayıflık, gevşeklik
zarurî : zorunlu
zuhur : ortaya çıkma, görünme
Yükleniyor...