İşte kâinat şu hakikatten tebarüz eden vücut ve vahdet lisanıyla
1 اَللّٰهُ لاٰۤ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ ’yu tilâvet eder.

Ve keza, kâinatın bütün eczâ ve zerratına tecellî eden esmâ-i İlâhiye arasındaki tesanüd, yani birbirine dayanarak tecellî ettikleri bir temazüç, yani elvan-ı seb’a gibi birbiriyle memzuç olarak eşyayı cilvelendirdikleri eserleri bir olduğu gibi, müsemmâlarının da vâhid, ehad olduğuna şehadet eder. Ve bu şehadet lisanıyla, kâinat اَللّٰهُ لاٰۤ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ diyerek ilân ediyor.

Ve keza, kâinatın -küllî ve cüz’î- ihtiva ettiği bütün eczasını istilâ eden bir hikmet-i âmme görünür. Ve bu hikmet-i âmme, kast, şuur, irade, ihtiyar sıfatlarını tazammun ediyor. Bu sıfatlar, bir Hakîm-i Mutlakın vücub-u vücuduna delâlet eder. Çünkü, kâinat mef’ul ve münfaildir. Mef’ul fâilsiz olamadığı gibi, mef’ulün câmid bir cüz’ü de fâil olamaz.

Ve keza, kâinat sahifesinde bir inayet-i tâmme parlıyor. Bu inayet, tazammun ettiği hikmet, lütuf, tahsin sıfatlarıyla, bir Hâlık-ı Kerîmin vücub-u vücuduna delâlet eder. Çünkü, in’am ve ihsan, mün’im ve muhsinsiz olamaz.

Ve keza, kâinatı müştemilâtıyla beraber içine alan pek geniş bir merhamet görünüyor. Bu merhamet, rahmet, hikmet, inayet, in’am gibi çok sıfatları tazammun ediyor. Bu sıfatlar, bir Rahmân-ı Rahîmin vücub-u vücuduna şehadet eder. Çünkü, sıfat mevsufsuz olamaz.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Allah, kendinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır.” Bakara Sûresi: 2:255.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Lâsiyyemalar / Sonraki Risale: Katrenin Zeyli
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

câmid : cansız
cilvelendirme : yansıtma
cüz’ : kısım, parça
delâlet etmek : delil olmak, işaret etmek
ecza : cüzler, bütünü oluşturan parçalar
ehad : bir; tek
elvan-ı seb'a : yedi renk
esmâ-i İlâhiye : Allah’ın sonsuz güzellikte ve mükemmellikte olan isimleri
eşya : varlıklar
fâil : bir işi yapan; fiilin sahibi
hakikat : herbir şeyin aslı ve esası, gerçek mahiyeti
Hakîm-i Mutlak : her şeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan sınırsız hikmet sahibi Allah
Hâlık-ı Kerîm : sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan ve her şeyi yaratan Allah
hikmet : bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde olma
hikmet-i âmme : genel hikmet; her şeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
ihsan : bağış, ikram, nimet verme
ihtiva etmek : içermek
ihtiyar : irade, dileme, seçim gücü
ilân etmek : duyurmak
in’am : nimetlendirme
inayet : ikram, ihsan; bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan düzen
inayet-i tâmme : bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan düzenliliğin eksiksiz ve tam oluşu
irade : dileme, istek, tercih
istilâ eden : ele geçiren
keza : aynı, aynı biçimde
küllî ve cüz'î : sınıf ve ferd, tür ve birey
lisan : dil
lütuf : iyilik, ihsan, bağış
mef’ul : bir fail tarafından yapılan, ortaya konulan
memzuç : karışmış, kaynamış
mevsuf : belirli sıfat ve özellikleri üzerinde taşıyan, sıfatın sahibi, niteliğin sahibi
muhsin : bağış ve iyilikte bulunan
mün’im : nimet veren
münfail : bir failin fiili olarak ortaya çıkan, fiilden etkilenen
müsemmâ : isim sahibi
müştemilât : bir şeyin içinde bulunan her şey, herbir unsur
Rahmân-ı Rahîm : rahmet ve merhameti her şeyi kuşatan ve herbir varlığa özel şefkat ve merhamet tecellîsi olan Allah
rahmet : İlâhî şefkat ve merhamet
sıfat : özellik, vasıf
şehadet : şahitlik
şuur : bilinç, anlayış, idrak
tahsin : süslemek
tazammun etmek : içermek, içine almak
tebarüz eden : belli olan, belirtilen, görülen
tecellî etme : görünme, yansıma
temazüç : kaynaşma; iç içe geçme
tesanüd : dayanışma
tilâvet etmek : okumak
vahdet : birlik, teklik
vâhid : her şeyiyle tek ve benzersiz olan
vücub-u vücud : Allah’ın varlığının zorunlu oluşu, var olmak için bir sebebe muhtaç olmaması
vücut : varlık
zerrat : zerreler, atomlar
Yükleniyor...