Remz

İnsanı dalâletlere sürükleyen cihetlerden biri de şudur ki: İsm-i Zâhir ile ism-i Bâtın’ın hükümleri ayrı ayrı oluyor; bunları birbirine karıştırıp mercilerini kaybetmek mahzurludur. Kezâlik, kudretin levazımıyla hikmetin levâzımı bir değildir. Birisine ait levazımatı ötekisinden talep etmek hatadır.

Ve keza daire-i esbabın iktizasıyla daire-i itikad ve tevhidin iktizası bir değildir Onu bundan istememeli.

Ve keza, kudretin taallûkatı ayrı, vücudun cilveleri veya sair sıfatın tecelliyâtı ayrıdır; birbirine iltibas edilmemeli. Meselâ, dünyada vücudun tedricîdir; berzahî ayinelerde âni ve def’îdir. Çünkü, icad ile tecellî arasında fark vardır.

Remz

Arkadaş! İslâmiyet, bütün insanlara bir nur, bir rahmettir. Kâfirler bile onun rahmetinden istifade etmişlerdir. Çünkü, İslâmiyetin telkinatiyle küfr-ü mutlak, inkâr-ı mutlak, şek ve tereddüde inkılâp etmiştir. O telkinatın kâfirlerde de yaptığı in’ikâs ve tesirat sayesinde, kâfirlerin, hayat-ı ebediye hakkında ümitleri vardır. Bu sayede, dünya lezzetleri ve saadeti onlarca tamamıyla zehirlenmez. Bütün bütün o lezzetler elemlere inkılâp etmez. Yalnız tereddütleri vardır. Tereddüt ise, her iki tarafa baktırır. Devekuşu gibi, tam mânâsıyla ne kuş olur ve ne de deve olur. Ortada kalarak her iki tarafın zahmetinden kurtulur.

Remz

Arkadaş! Nefis, tembellik saikasıyla vazife-i ubudiyetini terk ettiğinden, tesettür etmek istiyor. Yani, onu görecek bir rakibin gözü altında bulunmasını istemiyor. Bunun için bir Hâlıkın, bir Mâlikin bulunmamasını temennî eder. Sonra mülâhaza eder. Sonra tasavvur eder. Nihayet, ademini, yok olduğunu itikad etmekle dinden çıkar. Halbuki, kazandığı o hürriyetler, adem-i mes’uliyetler altında ne gibi zehirler, yılanlar, elîm elemler bulunduğunu bilmiş olsa, derhal tevbe ile vazifesine avdet eder.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Katre / Sonraki Risale: Hubâb
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem : hiçlik, yokluk
adem-i mes'uliyet : sorumsuzluk
âni : en kısa zamanda
avdet etmek : dönmek
berzahî : dünya ile âhiretin ortasında bulunan kabir âlemine ait; iki şey arasındaki ara bölme
cilve : görüntü, yansıma
daire-i esbab : sebepler dairesi
daire-i itikad ve tevhid : sarsılmaz inanç ve her şeyin bir olan Allah’a ait olduğuna inanma dairesi
def'î : birden bire, âni
elem : acı, keder
elîm : acı ve sıkıntı veren
Hâlık : her şeyi yaratan Allah
hayat-ı ebediye : sonsuz âhiret hayatı
hikmet : bir gaye ve faydaya yönelik olarak tam yerli yerinde olma
icad : yaratma, var etme
iktiza : gerektirme
iltibas etme : karıştırma
in’ikâs : yansıma
inkâr-ı mutlak : sınırsız bir inkâr, her türlü kutsal değeri inkâr etme
inkılâp etmek : değişmek, dönüşmek
itikad etmek : sağlam bir şekilde inanmak
kâfir : Allah’ı veya Allah’ın kesin olarak bildirdiği şeylerden birini inkâr eden kimse
keza : aynı, aynı biçimde
kezâlik : bunun gibi
kudret : güç, kuvvet ve iktidar
küfr-ü mutlak : kesin ve tam bir inkâr, bütün kutsal şeyleri inkâr etme
levazım : gerekli olan ve ihtiyaç duyulan şeyler
levazımat : gerekli olan ve ihtiyaç duyulan şeyler
Mâlik : her şeyin hakiki sahibi olan Allah
mülâhaza etmek : düşünmek, akla getirmek
nefis : bir kimsenin kendisi; insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu
nihayet : sonunda
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet ve ihsan
rakib : gözetleyen
remiz : işaret
saadet : mutluluk
saika : yönlendirici sebep
sair : diğer, başka
sıfat : özellik, vasıf
şek : şüphe, tereddüt
taallûkat : ilgili ve bağlantılı hususlar
tasavvur etmek : düşünmek, hayal ederek canlandırmak
tecellî : yansıma
tecelliyât : tecellîler; yansımalar
tedricî : aşamalı
telkinat : telkinler
temennî etmek : dilemek, istemek
tereddüt : şüphe
tesettür etmek : gizlenmek
tesirat : tesirler, etkiler
tevbe : pişmanlık duyarak günahtan dönüş
vazife-i ubudiyet : kulluk görevi
vücud : var olma
Yükleniyor...