Ey sözlerimi dinleyen arkadaş! Haşrin vücuduna ve vukuuna dair delillerin, şu zikredilen kısma, emârelere münhasır olduğunu zannetme. Kur’ân-ı Kerimin gösterdiği gayr-ı mütenahi emârelerden istihraç edilen hakikat şudur ki:

Hâlıkımız, şu muvakkat dünya meşherlerinde daimî olan rububiyetinin sabit karargâhına bizleri nakledecektir. Ve bu seyyal memleketi sermedî bir memlekete tebdil edecektir.

Ve yine zannetme ki, haşir ve âhireti iktiza eden, Esmâ-i Hüsnâdan yalnız Hakîm, Kerîm, Rahîm, Âdil, Hafîz isimleridir. Belki, kâinatın tedbiriyle alâkadar olan herbir isim, âhiret ve haşri iktiza eder.

Hülâsa: Haşir meselesi öyle bir hakikattir ki, celâliyle, cemâliyle, esmâsıyla Hâlık-ı Zîşan, bütün kütüb-ü semâviyeyle enbiya ve evliya ve asfiyanın icmâlarını tazammun eden Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan ve Fahr-i Kâinat Hazret-i Muhammed (a.s.m.), ekmelü’l-halk ve eşrefü’l-insan, haşrin geleceğine ittifakla hükmettikleri gibi, şu kâinat dahi, bütün âyatıyla ve kelimatıyla haşrin vücut ve icadına şehadet ediyor. Hattâ herbir cüzün, cüz’î olsun küllî olsun, cüz olsun küll olsun, iki veçhi vardır. Bir vecihle Hâlıka bakar, vahdaniyete delâlet eder. Diğer vecihle de âhirete nâzırdır ki, haşrin, âhiretin vücutlarını ister. Meselâ, bir insan kendi vücuduyla, hüsn-ü san’atıyla Sâniin vücub-u vücuduna ve vahdetine delâlet ettiği gibi, âmâl ve istidatları ebede kadar uzandığı halde pek sür’atle ölüm ve zevali, âhiretin vücuduna delâlet eder.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Reşhalar / Sonraki Risale: Katre
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Âdil : adaletle iş gören, sonsuz adalet sahibi Allah
âhiret : öldükten sonra yaşanacak olan sonsuz hayat
alâkadar : alâkalı, ilgili
âmâl : emeller, arzular
asfiya : Hz. Peygamber yolundan giden ilim ve takvâ sahibi velî kullar
âyât : âyetler, deliller
celâl : azamet, yücelik, haşmet
cemâl : güzellik
cüz : parça, bölüm
cüz'î : bir sınıfın veya türün bir ferdi, bireyi
daimî : devamlı, sürekli
delâlet etmek : göstermek, işaret etmek
ebed : sonsuzluk
ekmelü'l-halk : yaratıkların en mükemmeli
emâre : belirti, işaret
enbiya : nebiler, peygamberler
esmâ : Allah’ın isimleri
Esmâ-i Hüsnâ : Allah’ın en güzel isimleri
eşrefü'l-insan : insanın en şereflisi
evliya : Allah’ın sevgili kulları, veliler
Fahr-i Kâinat : kâinatın kendisiyle övündüğü zât olan Peygamberimiz (a.s.m.)
gayr-ı mütenahi : sonu olmayan, sonsuz
Hafîz : herşeyi koruyup saklayan ve yarattıklarını esirgeyip gözeten Allah
hakikat : bir şeyin aslı ve esası, gerçek mahiyeti
Hakîm : herşeyi hikmetle belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah
Hâlık : her şeyi yaratan Allah
Hâlık-ı Zîşan : şeref sahibi, her şeyi yaratan Allah
haşir : öldükten sonra âhirette yeniden diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma
hülâsa : özet olarak
hüsn-ü san'at : san’at güzelliği
icad : var etme, yaratma
icmâ : fikir birliği, birleşme
iktiza eden : gerektiren
iktiza etmek : gerektirmek
istidat : yetenek, kabiliyet
istihraç edilen : çıkarılan
ittifak : anlaşma, birlik
karargâh : karar yeri
kelimat : kelimeler
Kerîm : sonsuz cömertlik ve ikram sahibi Allah
Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyan : aynı seviyede bir açıklama yapmaktan başkalarını âciz bırakan Kur’ân-ı Kerim
küll : bütün
küllî : bireylerden oluşan sınıf, tür
kütüb-ü semâviye : vahye dayanan mukkades kitaplar
meşher : sergi yeri; dünya
mevcudat : varlıklar
muvakkat : geçici
nâzır : bakan
Rahîm : rahmeti herşeyi kuşatan ve her bir varlığa ayrı ayrı şefkatini gösteren Allah
rububiyet : Allah’ın bütün varlıklar üzerindeki mâlikiyet ve egemenliği, her varlığı yaratılış amacına hikmetle ulaştıran terbiyesi
Sâni : herşeyi mükemmel bir san’atla yaratan Allah
sermedî : daimî, sürekli
seyyal : akıcı; sürekli değişen
sür’at : hız
şehadet etmek : şahitlik yapmak
tazammun eden : içine alan
tebdil etmek : değiştirmek
tedbir : çekip çevirmek, ihtiyacını karşılamak
vahdâniyet : Allah’ın bir ve benzersiz oluşu
vahdet : Allah’ın birliğinin bütün varlıklarda görülmesi
vecih : yön
vücub-u vücud : Allah’ın varlığının zorunlu olması
vücut : varlık, var olmak
zeval : yok olma
Yükleniyor...