İ’lem eyyühe’l-aziz! Tevfik-i İlâhî refiki olan adam, tarikat berzahına girmeden zahirden hakikate geçebilir. Evet, Kur’ân’dan, hakikat-i tarikati, tarikatsiz feyiz suretiyle gördüm ve bir parça aldım. Ve keza, maksud-u bizzat olan ilimlere ulûm-u âliyeyi okumaksızın isâl edici bir yol buldum. Serîüsseyir olan bu zamanın evlâdına, kısa ve selâmet bir tarîki ihsan etmek rahmet-i hâkimenin şânındandır.

İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsanı gaflete düşürtmekle Allah’a ubudiyetine mâni olan, cüz’î nazarını cüz’î şeylere hasretmektir. Evet, cüz’iyat içerisine düşüp cüz’îlere hasr-ı nazar eden, o cüz’î şeylerin esbabdan sudûruna ihtimal verebilir. Amma başını kaldırıp nev’e ve umuma baktığı zaman, ednâ bir cüz’înin en büyük bir sebepten sudûruna cevaz veremez. Meselâ, cüz’î rızkını bazı esbaba isnat edebilir. Fakat menşe-i rızk olan arzın, kış mevsiminde kup kuru, kıraç olduğuna, bahar mevsiminde rızıkla dolu olduğuna baktığı vakit, arzı ihya etmekle bütün zevilhayatın rızıklarını veren Allah’tan maadâ kendi rızkını verecek birşey bulunmadığına kanaati hasıl olur. Ve keza, evindeki küçük bir ışığı veya kalbinde bulunan küçük bir nuru bazı esbaba isnat edebilirsin.

Amma, o ışığın, şemsin ziyasıyla, o nurun da Menbâü’l-Envârın nuruyla muttasıl olduğuna vakıf olduğun zaman anlarsın ki, kalıbını ışıklandıran, kalbini tenvir eden, ancak leyl ve neharı birbirine kalb eden Fâtır-ı Hakîmdir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Şemme / Sonraki Risale: On Dördüncü Reşha
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

amel : iş, davranış
arz : yeryüzü
berzah : geçit
bilâ-şuur : şuursuzca; körü körüne
binaen : dayanarak
celb etmek : çekmek
Cenab-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cevaz : izin, müsaâde, ruhsat
cüz’î : ferd, birey; ferdî, bireysel; az, sınırlı
cüz’iyat : bireyler, ferdler
ednâ : en basit, en küçük
esbab : sebepler
evlâd : çocuklar, nesil
feyiz : mânevî gıda, bereket
fiil : hareket, iş, etki
gaflet : dalgınlık; dünya ile ilgili şeylere dalıp mânevî sorumluluklarından habersiz olma
garâbet-i san’at-ı İlâhiye : Allah’ın hayranlık uyandıran san’atı
hakikat : her bir şeyin aslı, esası
hakikat-i tarikat : tarikatin özü, tarikatle ulaşılan hakikat ve eşyanın gerçeği
hasıl olmak : meydana gelmek
hasretmek : sadece bir tek şeye bakmak
hasr-ı nazar : dikkati yöneltme
i’lem eyyühe’l-aziz : ey aziz kadreşim bil ki
ihsan etmek : bağışlamak, ikram olarak sunmak
ihya etmek : hayat vermek
isâl edici : ulaştırıcı
isnat etmek : bir şeye dayandırmak
kâfir : Allah’ı veya Allah’ın kesin olarak bildirdiği birşeyi inkâr eden kimse
kanaat : inanma, razı olma
keza : aynı, aynı biçimde
kuvve : güç, duyu veya duygu
maadâ : başka, dışında
maksud-u bizzat : asıl gaye
masnuat-ı İlâhiye : Allah’ın san’atla yarattığı varlıklar
mehasin : güzellikler
Menbâü’l-Envâr : nurların kaynağı
menşe-i rızk : rızkın kaynağı
muttasıl : yapışık, bitişik
mükâfat : ödül
nazar : bakış, görüş
nev’ : çeşit, tür
nev-i beşer : insanlık, insan türü
rahmet-i hâkime : Allah’ın herşeye hükmeden rahmeti
refik : arkadaş; bir kimsenin beraberinde olan
selâmet : güven
serîüsseyir : çok hızlı olan, süratle akan
sıfât : sıfatlar, nitelikler
sudûr : bir şeyden çıkma, meydana gelme
suret : biçim, şekil
şân : bir şeyin gereği, özelliği
şems : güneş
şuur : bilinç
tarîk : yol, usul
tarikat : mânevî yol; mânevî alanda ilerleme sağlayan yol
terkib : birleşme, sentez
tevfik-i İlâhî : Allah’ın yardımı ve başarıya ulaştırması
tezâhür : ortaya çıkma
ubudiyet : kulluk
ulûm-u âliye : yüksek ilimler
umum : genel
zahir : dış görünüş
zevilhayat : canlılar
ziya : ışık
acz-i mutlak : sınırsız güçsüzlük
âlem : dünya, evren
Bâki : Kendi varlığı sonsuza kadar devam eden ve dilediği varlığa bekà veren, onları sonsuz ve kalıcı hâle getiren, Allah
binaenaleyh : bundan dolayı
cem : bir araya gelme
delâlet etmek : delil olmak, işaret etmek
elem : acı, keder
elîm : acı ve sıkıntı veren
esbab : sebepler
fâni : gelip geçici, ölümlü
Fâtır-ı Hakîm : herşeyi hikmetle ve benzersiz olarak yaratan Allah
gaflet : dalgınlık, dünya ile ilgili şeylere dalarak mânevî sorumluluklarına karşı habersiz olma
Hâlık : herşeyi yaratan Allah
icad eden : var eden
ihdâ etmek : hediye etmek, hediye olarak sunmak
inkısam eden : bölünen
kalb eden : dönüştüren
karib : yakın
kayyûm : her bir şeyi ayakta tutan ve varlıklarını devam ettiren
keza : aynı, aynı biçimde
kudret : güç, iktidar
leyl : gece
lezâiz-i bâkiye : bâki, sonsuz lezzetler
maden-i menfaat : menfaat kaynağı
mahbub-u hakikî : gerçek sevgili, sevilmeye lâyık olan
mahzen : kaynak
mâruz kalmak : etkisi altına girmek
menfaat : fayda
mevcudat : varlıklar
muhabbet : sevgi
mukabil : karşılık
müstehak : hak etmiş, lâyık
Nâfi’ : bütün yararlı şeyleri ihsan eden, Allah
nefis : maddî, geçici lezzetlere düşkün olan duygu
nehar : gündüz
nisbet : oran
nisyan : unutkanlık
rızık : Allah’ın ihsan ettiği nimetler, yiyecekler
sebeb-i muhabbet : sevginin sebebi
sevk eden : yönlendiren
tedarik : hazırlık
tenvir eden : aydınlatan
ubudiyet : kulluk
vakıf olmak : bilgi sahibi ve farkında olmak
vecih : yön
vuzuh : açık, açık olma
vücud : varlık
zerrat : zerreler
ziyade : fazla
zuhur : ortaya çıkma, görünme
Yükleniyor...