اِنَّ اْلاَبْرَارَ لَفِى نَعِيمٍ - وَاِنَّ الْفُجَّارَ لَفِى جَحِيمٍ 1

İ’lem eyyühe’l-aziz! Herbir insan için hayat seferinde iki yol vardır. Bu iki yolun uzunluğu, kısalığı birdir. Amma birisinde ehl-i şuhud ve ehl-i vukufun şehadet ve tasdikleriyle, onda dokuz menfaat ihtimali var. İkinci yolda mesele mâkûsedir, onda dokuz zarar ihtimali vardır. İkinci yol ile gidenin ne silâhı var, ne zahiresi. Tabiî, yolda pek çok korkulara mâruz kalacağı gibi, ihtiyaçlarını def için çoklara minnet altında kalır. Fakat birinci yola sülûk edenin hem silâhı, hem erzakı beraberdir. Pek serbestâne gider. Birinci yol Kur’ân yoludur, ikinci yol ise dalâlet yoludur.

Evet, ehl-i şuhudun, ehl-i vukufun tasdik ve şehadetleriyle sabittir ki, iman yümnüyle yürüyen emn ü eman içindedir. Ve bilâhare merkez-i hükûmete ulaştığında, onda dokuzu büyük mükâfatlara mazhar olacaklardır. Fakat, dalâlet zulümatı içinde yürüyenler esnâ-yı seferde korkudan, açlıktan herşeye ve herkese tezellül ettikten sonra, mahall-i hükûmete vâsıl olduğunda, onda dokuzu ya idam veya ebedî hapse mahkûm olacaklardır. Binaenaleyh aklı olan, zararlı birşeyi, dünyevî, ednâ bir hiffet için tercih etmez.

Ehl-i şuhud dediğimizden maksat, evliyaullahtır. Zira velâyet sâhibi, avâmın itikad ettiği şeyleri göz ile müşahede ediyor. Kur’ân yoluyla gidenlerin silâh ve zahireleri ise, Kadîr-i Mutlaka, Ganiyy-i Kerîme olan tevekkül onları temin eder. Zira, tevekkül, istinad ve istimdad noktalarını tazammun ediyor. Bu noktalar da kelime-i tevhidi istilzam ediyor. Kelime-i tevhid de namazı iktiza ediyor. Namaz dahi ubudiyetin esas bir rüknüdür. Ubudiyeti emreden tekliftir. Mükellefiyetini ifa edenin, mükellefiyet müddetince, mükellefiyet-i askeriye gibi yemekleri, libasları ve sair hayat lâzimeleri hazine-i Rahmân’dan verilir. Mükellefiyet-i askeriye iki buçuk senedir. Amma mükellefiyet-i ubudiyet, müddet-i ömürdür.
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “İhlâs ile kulluk edenler, nimetle dolu Cennet içindedir. Günaha dalan kâfirler ise Cehennem ateşindedir.” İnfitar Sûresi, 82:12-13.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Şemme / Sonraki Risale: On Dördüncü Reşha
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

avâm : halk tabakası
bilâhare : daha sonra
binaenaleyh : bundan dolayı
dalâlet : doğru ve hak yoldan sapma, sapkınlık
def : uzaklaştırma
bâki : devamlı, kalıcı, ölümsüz
binaenaleyh : bundan dolayı
cehl : cahillik, bilgisizlik
Cenab-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
dünyevî : dünya ile ilgili
ebed : sonsuzluk
fâni : geçici olan, ölümlü
Ganiyy-i Kerîm : cömertliği, ikramı sonsuz ve zenginliği sınırsız olan Allah
gedâ : köle
harcırah : yol masrafı için verilen para
haşir : âhirette diriltilerek Allah’ın huzurunda toplanma
hayat-ı bakiye : devamlı ve kalıcı âhiret hayatı
hayat-ı fâniye : geçici dünya hayatı
hazine-i Rahmân : rahmet ve merhameti bütün varlıkları kaplayan Allah’ın hazinesi
i’lem eyyühe’l-aziz : ey aziz kardeşim bil ki!
ifa eden : yerine getiren
iktiza etmek : gerektirmek
istilzam etmek : gerekli kılmak
istimdad : yardım isteme
istinad : dayanak
Kadîr-i Mutlak : herşeye gücü yeten, sınırsız güç ve kudret sahibi Allah
kelime-i tevhid : Allah’tan başka ilâh yoktur mânâsında “Lâ ilâhe illâllah” sözü
lâakal : en az
lâzime : gerekli şey
levazımat : ihtiyaçlar, gereçler
libas : elbise
Mâlikü’l-Mülk : bütün mülkün gerçek sahibi Allah
müddet : süre
müddet-i ömür : yaşam süresi
mükellefiyet : yükümlülük, zorunlu görev
mükellefiyet-i askeriye : askerî yükümlülük, askerlikteki zorunlu görev
mükellefiyet-i ubudiyet : kulluğa ait yükümlülük, sorumluluk
rükün : esas, şart
sabâvet : çocukluk
sair : başka
sarf etmek : harcamak
suret : yol, tarz
tazammun etmek : içine almak, kapsamak
teklif : Allah’ın yükümlü tutması
temin etmek : sağlamak
tevekkül : Allah’a dayanma ve güvenme
ubudiyet : kulluk
uhrevî : âhirete dair, âhirete yönelik
zahire : ilerisi için saklanan yiyecek
dergâh-ı izzet : izzet sahibi Allah’ın yüce kapısı
dünyevî : dünya ile ilgili
ebedî : sonsuz
ednâ : en basit, en aşağı
ehl-i şuhud : gayb âlemine ait bilinmeyen hakikatleri Allah’ın lütuf ve ihsanıyla gören kimseler
ehl-i vukuf : bilirkişi, bir konuda derinleşmiş olanlar
emn ü eman : emniyet ve korkusuzluk
envâ-ı niam : nimetlerin çeşitleri
erzak : rızıklar, yenilecek ve içilecek şeyler
esnâ-yı sefer : yoluculuk esnasında, yolculuk sırasında
Estağfirullah : Allah’tan af dilemek
evliyaullah : Allah’ın sevgili kulları
fıtrat : yaratılış, mizaç
gaye : amaç
hiffet : hafiflik
i’lem eyyühe’l-aziz : ey aziz kardeşim bil ki!
ihsanat : iyilikler, bağışlar, lütuflar
itikad : inanç
kibriyâ : azamet, büyüklük
mahall-i hükûmet : hükûmet yeri
mahkûm olma : cezalandırılma, hüküm giyme
mazhar olmak : ulaşmak, kavuşmak
maksat : amaç, gâye
mâkûse : ters, zıt
mâruz kalmak : yüzyüze gelmek, etki alanına girmek
menfaat : fayda, yarar
merkez-i hükûmet : hükûmet merkezi
minnet : iyilik karşısında kendini borçlu hissetmek
mizan : ölçü, tartı
mükâfat : ödül
müşahede : gözlemleme, görme
sefer : yolculuk
serbestâne : serbest bir şekilde
Sübhânallah : Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir
sülûk eden : bir yöne doğru giden
şehadet : şahitlik
tasdik : doğrulama, onaylama
tenevvü-ü hâcât : ihtiyaçların çeşitliliği
tezellül : alçalma, kendisini küçük düşürme
ubudiyet : Allah’a kulluk
vâsıl olmak : kavuşmak, ulaşmak
velâyet : velilik
yümn (yümün) : kuvvet; bereket; bolluk; saadet
zahire : ilerisi için saklanan yiyecek
zulümat : dinsizlik ve inkâr karanlıkları
Yükleniyor...