İ’lem eyyühe’l-aziz! Senin yüzün, veçhin o kadar küçüklüğüyle beraber, geçmiş ve gelecek bütün insanların adedince kendisini onlardan ayıran ve tarif eden nişan ve alâmetleri hâvi olduğu gibi, yüzünü teşkil eden esas ve erkânında da bütün insanlar ittifaktadır. Bütün insanlarda, biri tevafuk, diğeri tehalüf olmak üzere iki cihet vardır. Tehalüf ciheti Sâniin muhtar olduğuna, tevafuk ciheti ise Sâniin Vahid-i Ehad olduğuna delâlet ederler. Bu iki cihetin bir Kasıdın kasdıyla, bir Muhtarın ihtiyarıyla, bir Mürîdin iradesiyle, bir Alîmin ilmiyle olmadığını tevehhüm etmek, muhâlâtın en acibidir. Fesübhanallah! Yüzün o küçük sahifesinde nasıl gayr-ı mütenahi nişanlar derc edilmiştir ki, gözle okunur da nazarla, yani akılla görünmez.

İnsan nevinde şu tehalüf ile beraber buğday, üzüm, arı, karınca nevilerindeki tevafuk, kör tesadüfün işi olmadığı güneş gibi âşikârdır. Madem ki kesretin böyle uzak, ince, geniş ahval ve etvarında da tesadüfün müdahalesine imkân yoktur. Ve tesadüfün elinden mahfuzdur. Ve ancak bir Hakîmin kasdı ve bir Muhtarın ihtiyarı ve Semî, Basîr bir Mürîdin iradesinin dâire-i tasarrufundadır.

Tesadüf, şirk ve tabiattan teşekkül eden fesat şebekesinin âlem-i İslâmdan nefiy ve ihracına Risale-i Nurca verilen karar infaz edilmiştir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Zühre / Sonraki Risale: Şemme
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acib : hayret verici
ahval : haller, davranışlar
alâmet : belirti, işaret
âlem-i İslâm : İslam dünyası
Alîm : küçük büyük, görünen görünmeyen, gelmiş ve gelecek herşeyi hakkıyla bilen ve ilmi herşeyi kuşatan Allah
âşikâr : ap açık
Basîr : her şeyi gören ve müşahede eden ve varlıklara görme kabiliyeti veren Allah
bâtın : bir şeyin görünmeyen, iç yüzü
cihet : yön, taraf
dâire-i tasarruf : dilediği gibi tasarruf etme, tedbir ve idare etme dâiresi, bütün yaratılmışlar dâiresi olan kâinat
delâlet etmek : delil olmak, işaret etmek
derc etmek : içine yerleştirmek
erkân : rükünler; bir şeyi oluşturan esaslar, temel unsurlar
esas : temel
etvar : haller, tavırlar
fesat şebekesi : bozgunculuk ve fenalık yapan düşünce ağı, akımı
Fesübhanallah : “Allah’ı her türlü kusur, ayıp ve eksiklerden tenzih ederim” mânâsında kullanılıp hayret ve şaşkınlık ifadesi olarak kullanılır
gayr-ı mütenahi : sonu olmayan
Hakîm : herşeyi hikmetle belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah
hâvi : ihtiva eden, içine alan
hevâ-i nefis : nefsin hoşuna giden faydasız ve gelip geçici arzular
i’lem eyyühe’l-aziz : ey aziz kardeşim bil ki!
ihrac : çıkarma
ihtiyar : irade
imkân : olabilirlik, olasılık, ihtimal
infaz edilme : yerine getirilme, uygulanma
irade : dileme, istek, kast etme
ittifak : birleşme, birlik
Kasıd : sonsuz ilim, irade ve ihtiyarıyla her şeyi bir gaye için yaratan Allah
kesret : çokluk
meyyit : ölü
muhâlât : olması imkânsız, akla uzak şeyler
Muhtar : ihtiyar ve irade sahibi Allah
Mürîd : her şeyi istediği gibi, istediği zamanda ve keyfiyette yapan ve bir anda sonsuz şeyleri dilemekten âciz olmayan Allah
nazar : akıl; akıl gözüyle bakmak, görmek
nefiy : sürgün etme, uzaklaştırma
nefs-i emmâre : insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere sevk eden duygu
nev : çeşit, tür
nişan : işaret
Sâni : her şeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah
Semî : her şeyi işiten ve her bir varlığa kabiliyetine göre işitme duyuları veren Allah
şirk : Allah’a ortak koşma
tabiat : (tabiat fikri) materyalist düşünce; tabiat için, “insan faaliyetlerinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç” düşüncesi
tehalüf : birbirinden farklı olma
teşekkül etme : oluşma, ortaya çıkma
teşkil etmek : oluşturmak
tevafuk : denk gelme, uygunluk
tevehhüm etmek : kuruntuya kapılmak, zannetmek
ünsiyetli : alışılan yakınlık hissi veren
Vâhid-i Ehad : bir ve tek olan, birliği bütün varlıkları kuşattığı gibi her bir varlıkta da tecellî eden Allah
vahşetli : ürküten, korku hissi veren bir şey
veçh : yüz
zahir : açık, görünen
zulmetli : karanlıklı
Yükleniyor...