İ’lem eyyühe’l-aziz! Enâniyetten neş’et eden şirk-i hafî katılaştığı zaman esbab şirkine inkılâp eder. Bu da devam ederse küfre tahavvül eder. Bu dahi devam ederse, tàtile, yani hâlıksızlığa incirar eder. El-iyâzü billâh!

İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsanın hilkatinden maksat, mahfî hazine-i İlâhiyeyi keşif ile göstermek ve Kadîr-i Ezelîye bir burhan, bir delil, bir mâkes-i nurânî olmakla Cemâl-i Ezelînin tecellîsi için şeffaf bir mir’at, bir ayine olmaktır. Hakikaten, semâvat, arz ve cibâlin hamlinden âciz kaldıkları emâneti insan haml ettiği cihetle cilâlanmış, cilvelenmiş bir şekle girmiştir. Çünkü, o emânetin mazmunlarından biri de, insanın sıfât-ı İlâhiyeyi fehmetmek için bir vâhid-i kıyasî vazifesini görmektir.

İnsanın hilkatinden maksat bu gibi şeyler olduğu halde, kısm-ı ekserîsi perde olurlar, sed olurlar. Vazifesi fetih ve açmak iken kapatıyor, bağlıyor. Ziya ve ışığı neşir iken söndürüyor. Allah’ı tevhid etmek yerine şirk yapıyor. Ve keza, nur-u iman ile Allah’a bakıp mülkü ona teslim etmekle -îtikaden- mükellef iken, ene rasadıyla halka bakarak Allah’ın mülkünü onlara taksim ediyor. Hakikaten 1 اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَظَلُومٌ جَهُولٌ

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Gerçekten insan çok zâlim ve çok câhildir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Zühre / Sonraki Risale: Şemme
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : güçsüz, zavallı, zayıf
amel-i salih : Allah için yapılan iyi işler
arz : dünya
burhan : güçlü ve sarsılmaz kesin delil, kanıt
Cemal-i Ezelî : ezelî ve sonsuz güzellik sahibi olan Allah
cibâl : dağlar
cihet : taraf, yön
cilvelenme : cilâlanma, parlama
dalâlet : doğru ve hak yoldan sapkınlık
el-iyâzü billâh : Allah korusun
enâniyet : benlik, gurur
ene : ben, benlik
esbab şirki : sebepleri Allah’a ortak koşma
esbab : sebepler
fehmetmek : anlamak
felâsife : felsefeciler, filozoflar
fetih : açma
hakikaten : gerçekten
Hâlık : her şeyi yaratan Allah
hâlık : yaratıcı
haml etme : yüklenme
hamlinden : yüklenmekden, üstlenmekden
hazine-i İlâhiye : İlahî hazine
hilkat : yaratılış
i’lem eyyühe’l-aziz : ey aziz kardeşim bil ki!
icad : yaratma, var etme
icadî : yaratma ile ilgili
incirar : bir sonuca sürüklenme, sonuçlanma
inkılâp etmek : değişmek, dönüşmek
îtikaden : inanç gereği
Kadîr-i Ezelî : varlığının başlangıcı olmayan ve her şeye gücü yeten sonsuz kudret sahibi Allah
keşif : gizli bir şeyi açığa çıkarma, bulma
keza : yine, bunun gibi
kısm-ı ekserî : büyük bir kısmı
küfür : inkâr ve inançsızlık
mahfî : gizli, saklı
mâkes-i nurânî : nurlu ayna, nurun, ışığın yansıdığı yer
maksat : amaç, gaye
mazmun : bir şeyin içerdiği mânâ, kavram
mir’at : ayna
mûcib-i bizzat : Cenab-ı Hakkın hâşâ iradesini yok sayarak “iradesiyle değil de varlığı icabı herşeyi yapmaya mecbur olduğu” şeklindeki batıl görüş “güneş ışık vermeye mecburdur” gibi
mükellef : yükümlü, sorumlu
nakış : işleme, süsleme
nefis : insanı dâima zevk ve isteklere sevk eden duygu
nesc : dokuma
neş’et etme : kaynaklanma, doğma
neşir : yayma
nur-u iman : iman nuru, aydınlığı
rasad : dürbün, gözetleme aleti
sed olma : engelleme, mâni olma
semâvat : gökler
sıfât-ı İlâhiye : Allah’ın sıfatları, mukaddes özellikleri, nitelikleri
şeffaf : saydam, parlak
şirk : ortak koşma
şirk-i hafî : gizli şirk, ortak koşma
tahavvül etmek : dönmek, dönüşmek
taksim etmek : bölüştürmek, ayırmak
takvâ : Allah’ın emir ve yasaklarına titizlikle uyma
tàtil : Cenab-ı Hakkın sıfatlarını inkâr etme, varlıkların Allah ile olan bağlarını kesme, yaratıcıyı kabul etmeme
tecellî : belirme, görünme, yansıma
tecellîyat : tecelliler, yansımalar
tevhid : birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma
vâhid-i kıyasî : ölçü birimi
ziya : ışık, parlaklık
Yükleniyor...