İ’lem eyyühe’l-aziz! Misafir olan bir kimse, seferinde çok yerlere, menzillere uğrar. Uğradığı her yerin âdetleri ve şartları ayrı ayrı olur.

Kezalik, Allah’ın yolunda sülûk eden zât çok makamlara, mertebelere, hallere, perdelere rastgelir ki, bunların da herbirisi için kendine mahsus şartlar ve vaziyetler vardır. Bu şartları ve perdeleri birbirine halt edip karıştıran, galat ve yanlış hareket eder. Meselâ bir ahırda atın kişnemesini işiten bir adam, yüksek bir sarayda andelibin terennümünü, güzel sadâsını işitir. Eğer o terennümle atın kişnemesini fark etmeyip andelibden kişnemeyi talep ederse, kendi nefsiyle mugalâta etmiş olur.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Dünya hayatını güzelleştiren esbabdan biri, dünya ayinesinde temessül ile parlayan hidayet nurları ve büyük insanların sevgili ve sevimli timsalleridir. Evet, müstakbel, mâzinin ayinesidir. Mâzi berzaha, yani öteki âleme intikal ve inkılâp ettiğinde, suretini ve şeklini ve dünyasını istikbal ayinesine, tarihe, insanların zihinlerine vedia ediyor. Onlara olan mânevî ve hayalî muhabbetleriyle dünya muhabbeti tatlı olur. Meselâ, arkadaşlarının ve akrabasının timsallerini ve fotoğraflarını hâvi büyük bir ayineyi yolunda bulan bir adam, şark cihetine giden adamların memleketlerine gidip onlara iltihak etmek için çalışmayıp da, o ayinenin içindeki timsallerle uğraşır, muhabbet eder. İşte bu adam gafletten ayıldığı zaman, “Eyvah, ne ediyorum? Bunlar şarap değil, seraptır. Bunlarla uğraşmak azb değil azaptır” der, arkadaşlarına yetişmek üzere şark seferine tedarikâtta bulunmaya başlar.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Habbe / Sonraki Risale: Zeylü'z-Zeyl
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdet : alışkanlık
âlem : dünya, evren
andelib : bülbül
azb : tatlılık
berzah : iki şey arasındaki perde; öldükten sonra ruhların gittiği, dünya ile âhiret arasındaki geçiş yeri, âlemi
cihet : taraf, yön
esbab : sebepler
Esmâ-i Hüsnâ : Allah’ın en güzel isimleri
gafil : duyarsız, sorumsuz, vurdumduymaz; âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranan
galat : hata, yanlış
hak : doğru, gerçek
hakaik-i âliye-i İlâhiye : Allah’a ait yüksek, yüce hakikatler, gerçekler
hakikat : asıl, esas
halt etmek : karıştırmak
hâvi : içine almış
hayalî : hayale dayalı
hidayet : doğru ve hak olan yol, İslâmiyet
i’lem eyyühe’l-aziz : “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz
iktizâ : bir şeyin gereği
iltihak etmek : katılmak
inkılâp etmek : değişmek, dönüşmek
intikal etmek : geçmek, ulaşmak
kezalik : bunun gibi
Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyân : ifade ve açıklamalarıyla benzerini yapmaktan akılları âciz bırakan Kur’ân-ı Kerim
makam : derece, konum, yer
mânevî : mânâya ait
mâzi : geçmiş zaman
menzil : durak, yer
mertebe : derece, aşama
mugalâta etmek : demagoji; aldatmak maksadıyla yanlış sözler söylemek
muhabbet : sevgi
muhafaza etmek : korumak
muvazene : denge, ölçü
müraat etmek : riayet etmek, uymak
müstakbel : gelecek zaman
nefis : bir kimsenin kendisi
nur : aydınlık
sadâ : ses
sâdık : doğru, doğrulayıcı
sefer : yolculuk
serap : su gibi görünen yansıma
suret : görüntü
sülûk etmek : bir yöne doğru gitmek, yürümek, izlemek
şarap : içilecek şey; tatlı ve soğuk içecek
şark : doğu
tedarikâtta bulunma : elde etmek, sahip olmak için hazırlık yapma
temessül : yansıma
tenasüp : uygunluk
terennüm : bülbül vs. ötme, şakıma hoş ses çıkarma
tevhid : birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait kılınması
timsal : görüntü
vedia etmek : emanet etmek, ödünç olarak bırakmak, vermek
Yükleniyor...