Eyyühe’n-nefs! Sen herbir eserde müessirin azametini görmek istiyorsun; fakat, haricî olan mânâları zihnî mânâlarda arıyorsun. Esmâ-i Hüsnânın herbirisinde bütün esmânın şuââtını görmek istiyorsun. Herbir lâtifenin zevkiyle bütün letâifin zevklerini zevk etmek istiyorsun. Herbir hisse tâbi olan işleri ve hâcetleri ifa ederken, bütün hislerinin işlerini beraber görmek istiyorsun. Bundan dolayı evhama mâruz kalıyorsun.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Bir nimetin umumî ve herkese şâmil olması, kıymetinin azlığına ve ehemmiyetsizliğine delâlet etmez. Ve o nimetin bir kast ve iradeden gelmemesine emâre olamaz. Meselâ, göz nimetinin bütün hayvanlarda bulunması, senin göze olan şiddet-i ihtiyacını tahfif etmediği gibi, gözün kıymetini tenkis etmeye de sebep olamaz. Ve keza, hususî ve tek bir nimetin tesadüfü mümkün olsa bile, umumî bir nimet, behemehal bir Mün’imin eser-i kast ve iradesidir.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Herbir zîhayatın hayatında gayr-ı mütenahi gayeler vardır. Bu gayelerden zîhayata ait, ancak binde birdir. Bâki kalan gayeler, gayr-ı mütenahi olan mâlikiyeti nisbetinde, hayatı icad eden zâta âittir. Öyle ise, büyük bir mahlûkun küçük bir mahlûka tekebbür etmeye hakkı yoktur.

Ve hakikate nazaran abesiyet de yoktur. Çünkü, bir hayatın bütün faideleri bir zîhayata ait değildir ki, abes olsun. Evet, sath-ı arzda her sene yapılan ziyafet-i âmme-i İlâhiye, nev-i beşere, halife olduğu münâsebetiyle bir ikramdır. Yoksa hepsi onun istifadesi için değildir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Hubâb / Sonraki Risale: Habbe
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

abes : boş ve faydasız
abesiyet : faydasızlık, gayesizlik
âdi : basit, sıradan
arz : yer, dünya
azamet : büyüklük
bâki kalan : geri kalan
behemehal : ister istemez; mutlaka
delâlet etmek : işaret etmek
emâre : belirti, işaret
eser-i kast : bir kastın sonucu, bilerek ve isteyerek yapılan eser, iş
esmâ : Allah’ın güzel isimleri
esmâ-i Hüsnâ : Allah’ın güzel isimleri
evham : kuruntular, şüpheler
eyyühe’n-nefs : ey zevk, lezzet ve eğlenceye düşkün nefis!
gayr-i mütenahi : sonsuz
hâcet : ihtiyaç
hakikat : gerçek
Hâlık-ı Zülcelâl : sonsuz haşmet sahibi ve her şeyin yaratıcısı olan Allah
halife : yeryüzünde Allah’ın emirlerini yerine getirip Onun namına tasarrufta bulunan ve varlıklar üzerinde Onun adına egemen olan insan
haricî : dışa ait
hususî : özel
i’lem eyyühe’l-aziz : “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz
icad etme : yapma, yaratma, meydana getirme
ifa etmek : bir işi yerine getirmek, yapmak
ikram : bağış, ihsan, lütuf
irade : tercih etme, dileme, seçme gücü
istifade : faydalanma
keza : bunun gibi, böylece
lâtife : insanın mânevî yapısındaki ince duygulardan herbiri
letâif : lâtifeler; insanın mânevî yapısındaki ince duygular
mahlûk : yaratılan varlık, yaratılmış
mâlikiyet : sahiplik
mânâ : anlam
mâruz kalmak : tesiri altında kalmak, uğramak
meziyet : üstün özellik
müessir : tesir eden, özne
Mün’im : bütün nimetlerin asıl sahibi ve her varlığı, zevklerine en uygun nimetlerle yedirip içiren ve ihsan eden Allah
münâsebet : ilgi, bağ
nazaran : bakarak, –göre
nev-i beşer : insanlar
nimet : iyilik, lütuf, ihsan
nisbet : oran
sath-ı arz : yeryüzü
semâvat : gökler
şâmil : kapsamlı, içine alan
şiddet-i ihtiyaç : ihtiyacın şiddeti, şiddetli ihtiyaç
şuâât : ışınlar, ışık hüzmeleri
tâbi : bağlı, başkasına uyan
tahfif etmek : hafifletmek, yükünü azaltmak.
tekebbür etmek : kibirlenmek, büyüklenmek
tenkis etme : noksanlaştırma, düşürme, azaltma
tesadüf : rastlantı
umumî : genel
vesvese : şüphe, asılsız kuruntu
yed-i kudret : Allah’ın kudret eli
zât : şahıs
zîhayat : canlı, hayat sahibi
zihnî : zihinle ilgili
ziyafet-i âmme-i İlâhiye : Allah’tan gelen ve herkesi kapsayan ziyafet
Yükleniyor...