Evvelki kelimenin gayr-ı mahsur muhâlâtı:
1. O kelimenin iktizasına göre insanı teşkil eden zerrelerin herbirisinde hem insanın içini, hem kâinatı görecek, bilecek bir göz, bir ilim ve sair sıfât-ı lâzimenin bulunması lâzımdır.
2. İnsanın bedeninde zerrattan teşekkül eden mütehâlif mürekkebat adedince, matbaalarda hurufatı tertip etmek için kullanılan kalıplar gibi kalıplar lâzımdır.
3. Kârgir kemerlerin taşları gibi, herbir zerrenin arkadaşlarına hem hâkim, hem mahkûm olması lâzım gelir. Ve keza, herbirisi, ötekilere hem zıt, hem misil, hem mutlak, hem mukayyed olması lâzımdır.
İkinci kelimenin muhâlâtı:
1. İnsanın me’hazi, yani insanı teşkil eden maddeler, eczahanelerde bulunan ağızları mühürlü, ayrı ayrı, çeşit çeşit mütebâyin ilâçlar gibi maddelerdir. Hiç kimsenin eli dokunmaksızın ihtiyaç nisbetinde kemâl-i intizam ve muvazeneyle o ilâçların şişelerden kendi kendine çıkıp hayatî bir mâcun vaziyetine gelmesi mümkün ise, insanın da sânisiz esbab ve mevadd-ı câmideden suduru mümkündür diyebilir.
2. Birşeyin kemâl-i intizam ile gayr-ı mahdut, kör, sağır, câmid, şuursuz esbabdan sudurunun muhaliyeti nisbetinde, sâni’siz insanın da o maddelerden yapılması muhaldir. Maahaza, maddî esbabın yalnız zahire taallûku vardır. Bâtındaki lâtif, ince, garip nakışlara, san’atlara nüfuzu yoktur.
3. O kelimenin iktizâsına göre kemâl-i ittifak ve intizam ile ihtiyâcat nisbetinde gayr-ı mahsur esbabın bir cüzde, bir hüceyrede içtimaları lâzım gelir. Bu içtimâ, âlemin eczâ ve erkânının azametiyle beraber senin elinin içine girip içtimâ etmeleri demektir.
Çünkü, insanın ustası esbab olduğu takdirde, âlemin bütün ecza ve erkânı insan ile alâkadar olduğuna nazaran, insanın yapılışında âmil ve usta olmaları lâzım gelir. Bir usta, yaptığı şeyin içerisinde bulunduktan sonra yapar. O halde, insanın bir hüceyresinde âlemin eczâsı içtimâ edebilir. Bu öyle bir muhaldir ki, muhallerin en mümteniidir.
1. O kelimenin iktizasına göre insanı teşkil eden zerrelerin herbirisinde hem insanın içini, hem kâinatı görecek, bilecek bir göz, bir ilim ve sair sıfât-ı lâzimenin bulunması lâzımdır.
2. İnsanın bedeninde zerrattan teşekkül eden mütehâlif mürekkebat adedince, matbaalarda hurufatı tertip etmek için kullanılan kalıplar gibi kalıplar lâzımdır.
3. Kârgir kemerlerin taşları gibi, herbir zerrenin arkadaşlarına hem hâkim, hem mahkûm olması lâzım gelir. Ve keza, herbirisi, ötekilere hem zıt, hem misil, hem mutlak, hem mukayyed olması lâzımdır.
İkinci kelimenin muhâlâtı:
1. İnsanın me’hazi, yani insanı teşkil eden maddeler, eczahanelerde bulunan ağızları mühürlü, ayrı ayrı, çeşit çeşit mütebâyin ilâçlar gibi maddelerdir. Hiç kimsenin eli dokunmaksızın ihtiyaç nisbetinde kemâl-i intizam ve muvazeneyle o ilâçların şişelerden kendi kendine çıkıp hayatî bir mâcun vaziyetine gelmesi mümkün ise, insanın da sânisiz esbab ve mevadd-ı câmideden suduru mümkündür diyebilir.
2. Birşeyin kemâl-i intizam ile gayr-ı mahdut, kör, sağır, câmid, şuursuz esbabdan sudurunun muhaliyeti nisbetinde, sâni’siz insanın da o maddelerden yapılması muhaldir. Maahaza, maddî esbabın yalnız zahire taallûku vardır. Bâtındaki lâtif, ince, garip nakışlara, san’atlara nüfuzu yoktur.
3. O kelimenin iktizâsına göre kemâl-i ittifak ve intizam ile ihtiyâcat nisbetinde gayr-ı mahsur esbabın bir cüzde, bir hüceyrede içtimaları lâzım gelir. Bu içtimâ, âlemin eczâ ve erkânının azametiyle beraber senin elinin içine girip içtimâ etmeleri demektir.
Çünkü, insanın ustası esbab olduğu takdirde, âlemin bütün ecza ve erkânı insan ile alâkadar olduğuna nazaran, insanın yapılışında âmil ve usta olmaları lâzım gelir. Bir usta, yaptığı şeyin içerisinde bulunduktan sonra yapar. O halde, insanın bir hüceyresinde âlemin eczâsı içtimâ edebilir. Bu öyle bir muhaldir ki, muhallerin en mümteniidir.
Önceki Risale: Zeylü'l-Habbe / Sonraki Risale: Zühre