Üçüncü kelimenin muhal ve butlanı ise:

Evet, tabiatın iki ciheti vardır. Biri zahiridir ki, ehl-i gaflet ve dalâletçe hakikat zannedilmiştir. Diğeri bâtınıdır ki, san’at-ı İlâhiye ve sıbğa-i Rahmâniyedir. Tabiata ilâveten iddia edilen kuvvet ise, Hâlık-ı Hakîm-i Alîmin cilve-i kudretidir. Ehl-i gafletin sâni olarak telâkki ettikleri tabiata cenah olarak yapıştırdıkları kör tesadüf ve ittifak ise, dalâletten neş’et eden ıztırar neticesinde şeytanların ihtirâ ettikleri hezeyanlardır. Çünkü, müteaddit eserlerimde kat’î bir surette ispat edildiği gibi, harikaların harikası olan şu san’at, ancak ve ancak bütün evsaf-ı kemâliye ile muttasıf bir Habîr-i Basîrin yed-i kudretinden çıkmamış ise, şu kesif, câmid, mukayyet, miskin, mümkinin eliyle mi şu kâinata giydirilen gömlek yapılmıştır? Yoksa âlemlere giydirilen şu güzel teşekkülleri, nakışları baûda veya kaplumbağa mı yapmıştır? Hâşâ, sümme hâşâ!

Evet, insanda, herşeyde Sâni-i Ezelînin masnûu olduklarına mevcudatın adedince şahitler vardır. Meselâ:

1. Kâinattır. Evet kâinatın ihtiva ettiği bütün zerrat ve mürekkebatın her birisi elli beş lisan ile şehadet etmektedir.

2. Kur’ân’dır. Evet Kur’ân, bütün enbiya, evliya ve muvahhidînin kitaplarıyla, sahife-i kevn ve vücudda yaratılan icadî ve tekvinî âyetler Hâlıkın hallâkıyetine âdil şahitlerdir.

3. Mahlûkatın reisi ve resulü, bütün enbiya, evliya, melâike ile birlikte herşeyin sânii Allah olduğuna ilân-ı şehadet ediyorlar.

4. İns ve cin taifeleri envâen ihtiyacat-ı fıtriyesiyle şahittirler.

5. Ulûhiyet ve hallâkıyetin Allah’a mahsus ve münhasır olduğuna Allah da şehadet ediyor.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Zeylü'l-Habbe / Sonraki Risale: Zühre
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdil : adaletli
âlem : dünya, evren
bâtın : bir şeyin iç yüzü
baûda : sivrisinek
câmid : cansız
cenah : kanat
cilve-i kudret : Allah’ın kudretinin yansıması
dalâlet : hak yoldan sapkınlık, inançsızlık, inkâr
ehl-i gaflet : sorumsuz, vurdumduymaz; âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı duyarsız olanlar
adem-i fark : farkın olmayışı, farksızlık
âlât : âletler
âlem : dünya, evren
cihâzat : donanımlar, cihazlar
cüz : parça
ecza : kısımlar, bölümler
envâen : çeşit çeşit olarak, türler olarak
esbab : sebepler
evâmir-i tekvîniye : Allah’ın kâinata koyduğu yaratılışa ait emirler, kanunlar
hak : doğru, gerçek
hallâkıyet : yaratıcılık özelliği, kabiliyeti
hâşâ : asla öyle değil
hülâsa : özet
içtimâ : toplanma
ihtiyacat-ı fıtriye : fıtrî, yaratılıştan gelen ihtiyaçlar
ilâh : tanrı, mabud
ins ve cin : insanlar ve cinler
isnad : dayandırma
istilzam etmek : gerekli kılmak, gerektirmek
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
kanun : bir sistem ve düzeni sağlayan yasa, fiilleri düzen altında tutan kaide, düstur
kesret : çokluk
küll : bütün
kün emri : “kün = كُنْ”, yani “Ol” emri
lâzım gelmek : gerekli olmak
mahal : yer, saha, alan
mahsus : has, özel
muhit : kuşatan, kapsayan
mümkin : varlığı ile yokluğu eşit olan, varlığı ancak Allah’ın var etmesine bağlı olan varlık
mümteni : olması imkânsız şey
münhasır : sadece birine ait olma
nazaran : bakarak, –göre
neş’et etmek : doğmak, meydana gelmek
neşvünemâ : büyüyüp gelişme
nisbeten : kıyasla, oranla
sadır olmak : çıkmak, meydana gelmek
sair : başka
semere : meyve, netice
semeredar : meyveli, verimli
semere-i vahid : bir tek meyve
sıfat : nitelik, özellik
suhulet : kolaylık
suubet : zorluk
şehadet etmek : şahitlik yapmak
taife : grup, topluluk
tasarruf : dilediği gibi kullanma ve yönetme
temessül : görünme, yansıma
ulûhiyet : ibadete ve itaat edilmeye lâyık olma, İlâhlık
usr : zorluk; meşakkat
Vâcib : varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir şeye ve sebebe ihtiyacı bulunmayan Allah; zorunlu, şart
vahdet : birlik
Vâhid-i Vâcib : varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir şeye ve sebebe ihtiyacı olmayan ve herbir varlıkta birliği görünen Allah
vücuda gelmek : meydana gelmek
vücuh-u selâse-i mezkûre : ifade edilen üç yön, taraf
yüsr : kolaylık; zahmetsizlik
enbiya : nebiler, peygamberler
evliya : Allah dostları velî kullar
evsaf-ı kemâliye : kusursuz, mükemmel nitelikler, özellikler
Habîr-i Basîr : Kendisine hiçbir şey gizli kalmayacak şekilde bilen, herşeyden haberdar olan ve her şeyi gören Allah
hakikat : gerçek
Hâlık : her şeyi yaratan Allah
Hâlık-ı Hakîm-i Alîm : her şeyi hakkıyla bilen, ilmi herşeyi kuşatan ve yarattığı herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah
hallâkıyet : yaratıcılık özelliği, kabiliyeti
hâşâ, sümme hâşâ : asla, kesinlikle öyle değil
hezeyan : boş söz, saçmalama
ıztırar : çaresiz kalma, zorunlu olma
icadî : yaradılışa dâir
ihtirâ etmek : icad etmek, bulmak
ihtiva etmek : içermek, kapsamak
ilân-ı şehadet : tanıklık etmek, şahitliğini bildirmek
ittifak : anlaşma, birlik
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
kat’î : kesin, şüphesiz
kesif : katı, yoğun, saydam olmayan
lisan : dil
mahlûkat : yaratılmışlar, yaratılmış varlıklar
masnû : san’atla yapılmış eşya, varlık
melâike : melekler
mevcudat : varlıklar
miskin : zavallı, muhtaç
mukayyet : kayıt altında, sınırlı
muttasıf : vasıflanmış, nitelendirilmiş
muvahhidîn : Cenâb-ı Hakk’ın varlığına ve birliğine inananlar
mümkin : varlığı ile yokluğu imkân dahilinde olan, varlığı ancak Allah’ın var etmesine bağlı olan
mürekkebat : bir bütünü oluşturan parçalar, bileşimler
müteaddit : bir çok, çeşitli
nakış : işleme, süsleme
neş’et etme : kaynaklanma
resul : Allah’ın elçisi
sahife-i kevn ve vücud : kâinat kitabındaki yaratılmış, varlıklar sayfası
san’at-ı İlâhiye : Allah’ın san’atı
sâni : san’atkâr, san’atla iş yapan
Sâni-i Ezelî : varlığının başlangıcı olmayan ve herşeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah
sıbğa-i Rahmâniye : çok merhamet sahibi olan ve şefkatle bütün yaratıkların rızkını veren Allah’ın boyası
şahitler : deliller, tanıklar
şehadet etmek : şahitlik yapmak
tabiat : Evrendeki canlı cansız bütün varlıklar; tabiat kanunları; (tabiat fikri) materyalist düşünce
tekvinî : yaratmayla ilgili
telâkki etmek : kabul etmek, algılamak
tesadüf : rastlantı
teşekkül : oluşum
yed-i kudret : Allah’ın kudret eli
zerrat : zerreler; atomlar
Yükleniyor...