Ey şek cephesinde, gaflet gölgesinde istirahate çekilen biçare! Gaflet serinliğinde, şek içinde zevk ettiğin lezzeti lezzet sanma! O zehirli baldır. Az bir zaman sonra Cehennemî bir azaba inkılâp edecektir. Eğer âlâmın lezâize, nârın nura inkılâp etmesi emelinde isen, evkat-ı hamsede rükû ve sücud kancası ile gururun hortumunu bük, sık, başını kır, imanı doldur. Sonra âyâta tefekkür ile tâate devam eyle ki, şek ve gaflet perdeleri yırtılsın. Bu dalâlât acılığından, necatın halâveti tavazzuh ile münacat lezzeti ortaya çıksın.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Ubudiyette ancak teslimiyet vardır. Tecrübe, imtihan yoktur. Çünkü, seyyid, efendi; abdini, hizmetkârını tecrübe ve imtihan edebilir. Fakat, abd; seyyidini imtihan etmek salâhiyetinde değildir. Ve keza insan Rabbini, Hâlıkını tecrübe edemez.
• • •
« Önceki Sayfa  |
Önceki Risale: Zeylü'l-Habbe / Sonraki Risale: Zühre
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

abd : köle, kul
dalâlet : hak ve doğru yoldan sapkınlık
gaflet : Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli
halâvet : tatlılık, hoşluk
ahbâb : dostlar, sevgilililer
âhiret : öldükten sonra yaşanacak olan sonsuz hayat, öteki dünya
alâkadar : alâkalı, ilgili
âlâm : elemler, acılar
âmâl : emeller, arzular, istekler
âmm : genel; sayısız şeyleri içine alan, aynı cinsten bir çok fertlere birden delâlet eden lâfız; cemaat, millet sözleri gibi
âyât : âyetler, deliller
biçare : çaresiz
binaenaleyh : bundan dolayı
Cehennemî : Cehennem gibi, Cehenneme benzer
cephe : yüz
dalâlet : hak yoldan sapkınlık
dâll : hak yoldan sapan
ebnâ-yı cins : kendi cinsinden gelenler, aynı cinsten ve türden olanlar
elem : acı, keder
emsal : benzerler
evkat-ı hamse : beş vakit, namaz vakitleri
fenâ : gelip geçicilik
gaflet : vurdumduymazlık, sorumsuzluk; Allah'ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli
gayr-ı mahdut : sınırsız, sonsuz
gayr-ı mahsur : belli bir şeyle sınırlanmayan, pek çok
gayr-ı mütenahi : sonsuz
giriftar : bir şeye dalmış, tutulmuş
hakikat : gerçek
İ’lem eyyühe’l-aziz! : "Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!" mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz
inkılâp etmek : dönüşmek
istirahate çekilmek : dinlenmeye çekilmek
izale etmek : gidermek, ortadan kaldırmak
kaim : ayakta duran, varlığı devam eden
kemâl-i gurur : tam bir gurur, kendini beğenmişlikle aldanma
keza : bunun gibi
kıyamet : dünyanın sonu, bütün varlık âleminin bozulup dağılması
lâkin : ama, fakat
lezâiz : lezzetler
mağlâta : demagoji; aldatmak maksadıyla yanlış sözler söyleme
mağrur : gururlu, kibirli, kendini beğenmiş, aldanmış
mahal : yer
mizan : terazi, ölçü
mugalâta : demagoji; aldatmak maksadıyla yanlış sözler söyleme
musibet : belâ, dert, felâket
muzaaf : katmerli, kat kat
nâr : ateş
nur : aydınlık
ruh-u insanî : insana ait ruh, insan ruhu
rükû : namazda eğilme
saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk, âhiret mutluluğu
sücud : namazda yere kapanma, secde etme
şefkat : acıma, merhamet, sevgi
şek : şüphe, zan
taammüm : genelleşme, umuma ait olma
tahfif etmek : hafifletmek, yükünü azaltmak
tazammun etmek : içermek, kapsamak
tefekkür : etraflıca ve derinlemesine düşünme
tekâlif-i diniye : dinle ilgili sorumluluklar, dini yükümlülükler
umumî : genele ait
vaz edilmek : konulmak, yerleştirilmek
zeval : yokluğa gitme
Hâlık : her şeyi yaratan Allah
hizmetkâr : hizmet eden kimse
i’lem eyyühe’l-aziz : “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz
keza : bunun gibi
münacat : dua, Allah’a yakarış
necat : kurtuluş
Rab : herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
salâhiyet : yetki
seyyid : efendi, sahip
şek : şüphe, zan
tâat : itaat etme, boyun eğme, emre uyma
tavazzuh : aydınlanma, açıklığa kavuşma
tecrübe : deneme
teslimiyet : bağlılık, kendini Allah’ın iradesine bırakma
ubudiyet : kulluk
Yükleniyor...