Tenbih ve işaret

İstitradî olarak haşre imâ olundu. İleride zaten burhan-ı kat’iyle ispat edilecektir. Fakat burada istediğim nokta: İnsandaki istidat ebede nâzırdır. Eğer istersen insaniyetin cevherine ve natıkıyetin kıymetine ve istidadın muktezasına teemmül ve tetkik et. Sonra da o cevher-i insaniyetin en küçük ve en hasis hizmetkârı olan hayale bak, gör, yanına git ve de: “Ey hayal ağa, beşaret sana! Dünya ve mâfîhânın saltanatı, milyonlar sene ömürle beraber sana verilecektir. Fakat âkıbetin dönmemeksizin fenâ ve ademdir.” Acaba hayal sana nasıl mukabele edecek? Ayâ, istibşar ve sürur veyahut telehhüf ve tahassürle cevap verecektir? Ecel, neam, evet, cevher-i insaniyet a’mak-ı vicdanın dibinde enîn ve hanîn edip bağıracak: “Eyvah, vâ hasretâ saâdet-i ebediyenin fıkdanına!” diyecektir. Hayale zecr ve ta’nif ederek, “Yahu! Bu dünya-yı faniyeyle razı olma!”

İşte ey birader, hînâ bu saltanat-ı faniye, sultan-ı insaniyetin en hakîr hizmetkârı veyahut şairi veyahut san’atkâr ve tasvircisini işbâ ve razı edemezse, nasıl o hayal gibi çok hizmetkârların sahibi olan sultan-ı insaniyeti işbâ edebilir? Kellâ! Neam, onu işbâ edecek, yalnız haşr-ı cismânînin sadefinde meknun olan saâdet i ebediyedir.

Üçüncüsü: İnsanın itidal-i mizacı ve letafet-i tab’ı ve zînete olan meylidir. Yani, insanın insaniyete lâyık bir suret-i taayyüşe olan meyl-i fıtrîsidir. Neam. İnsan hayvan gibi yaşamamalıdır. Ve yaşamaz. Belki şeref-i insaniyete münasip bir kemâl ile yaşamak gerektir. Binaenaleyh, beşer mesken ve melbes ve me’keli, sanayi-i kesîreyle taltif etmesine muhtaçtır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

a’mak-ı vicdan : vicdanın derinlikleri
adem : hiçlik, yokluk
âkıbet : son, sonuç, netice
âyâ : acaba
beşaret : müjde
beşer : insan
binaenaleyh : bundan dolayı
birader : kardeş
burhan-ı kat’i : kesin delil
cevher : öz
cevher-i insaniyet : insanlık cevheri, insanı insan yapan hakikat, öz
dünya-yı faniye : fânî ve ölümlü dünya ebed
ecel : evet
enîn ve hanîn etme : inleme, ağlayarak sızlama
fenâ : fânîlik; yok oluş
fıkdan : kaybetme
hakir : değersiz
hasis : âdi, basit
haşr : öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma
haşr-ı cismânî : âhirette insanların ruh ve bedenle diriltilmesi
hînâ : ne zaman ki, vakta ki
hizmetkâr : hizmetçi
insaniyet : insanlık
istibşar : müjdeleme
istidat : kàbiliyet, yetenek
istitradî : asıl konudan olmayan, tamamlayıcı unsur
işbâ etme : doyurma; tatmin etme
itidal-i mizac : mizaçtaki denge ve ölçülü yapı
kellâ : asla öyle değil
kemâl : mükemmellik
kudret : güç ve iktidar
letafet-i tab’ : insan tabiatındaki, mizacındaki hoşluk, şirinlik
mâfîhâ : içindekiler, o şeyin içinde olanlar
me’kel : yeme içme, beslenme
meknun : gizli, örtülü
melbes : giyim kuşam
mesken : ev, mekân
meyil : eğilim, istek ve arzu
meyl-i fıtrî : yaratılıştan gelen meyil, arzu
mukabele etme : karşılık verme
mukteza : bir şeyin gereği
münasip : uygun
natıkıyet : konuşma ve söz söyleme özelliği
nâzır : bakan, gözeten
neam : evet, öyledir
saâdet-i ebediye : sonsuz mutluluk; Cennet hayatı
sadef : inci kabuğu
saltanat : egemenlik, hâkimiyet
saltanat-ı faniye : geçici sultanlık, hükümdarlık
sanayi-i kesîre : pek çok sanayi, pek çeşitli sanayi sultan-ı insaniyet
suret-i taayyüş : yaşama tarzı
sürur : mutluluk, sevinç
şeref-i insaniyet : insanlık şerefi
ta’nif : şiddetle azarlama
tahassür : hasret çekme, özlem duyma, üzülme
taltif etme : ödüllendirme, gönlünü alma
tasvirci : varlıklara şekil ve suret veren
teemmül ve tedkik etme : bir mesele hakkında inceden inceye düşünme ve derinliğine araştırma yapma
telehhüf : üzülme, acı çekme
tenbih : ikaz, uyarı
vâ hasretâ : eyvah, yazık
zecir : sakındırma, yasaklama
ziynet : süs
Yükleniyor...