3. Neam, akıl ve hikmet ve istikrâın şehadetleriyle sabit olan hilkatteki adem-i abesiyet, haşr-i cismânîdeki saadet-i ebediyeye işaret, belki, delâlet eder. Zira adem-i sırf, herşeyi abes eder.

4. Evet, fıtratta, ezcümle, âlem-i suğrâ olan insanda, fenn-i menafiü’l-a’zânın şehadetiyle sâbit olan adem-i israf gösterir ki: İnsanda olan istidadat-ı mâneviye ve âmâl ve efkâr ve müyûlâtının adem-i israfını ispat eder. O ise, saadet-i ebediyeye namzet olduğunu ilân eder.

5. Evet, öyle olmazsa, umumen kurur, hebaen gider. Feya li’l-aceb! Bir cevher-i cihanbahânın kılıfına nihayet derecede dikkat ve itina edilirse, hattâ gubarın konmasından muhafaza edilirse, nasıl ve ne suretle o cevher-i yegâneyi kırarak mahvedecektir? Kellâ! Ona itina, onun hatırası içindir.

6. Evet, sabıkan beyan olunduğu gibi, cemi’ fünunla hâsıl olan, istikrâ-i tâmla sabit olan intizam-ı kâmil, o intizamı ihtilâlden halâs eyleyen ve tekemmül ve ömr-ü ebedîye mazhar eden haşr-i cismânînin sadefinde olan saadet-i ebediyeyi bizzarure iktiza eder.

7. Evet, saatin saniye, dakika ve saat ve günleri sayan çarklarına benzeyen yevm ve sene ve ömr-ü beşer ve deveran-ı dünya, birbirine mukaddime olarak döner, işler. Geceden sonra sabahı, kıştan sonra baharı işledikleri gibi, mevtten sonra kıyamet dahi o destgâhtan çıkacağını haber veriyorlar. Evet, insanın her ferdi birer nev’ gibidir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

abes : anlamsız, boş
adem-i abesiyet : abes olmayış, lüzumsuz olmayış
adem-i israf : israfsızlık; herşeyin bir amaca göre yaratılması
adem-i sırf : tam bir yokluk
âlem-i suğrâ : küçük âlem
âmâl : ameller, işler
beyan olunan : açıklanan
bilbedahe : ap açık bir şekilde
bizzarure : zorunlu olarak
cemî : bütün
cevher-i cihanbahâ : dünyalar kadar kıymetli cevher
cevher-i yegâne : eşi benzeri olmayan cevher
delâlet etme : delil olma, gösterme
destgâh : tezgâh
deveran-ı dünya : dünyanın sürekli dönmesiyle meydana gelen büyük gelişmeler
efkâr : fikirler, düşünceler
ezcümle : meselâ, bu cümleden olarak
fenn-i menafiü’l-a’zâ : anatomi; insan organlarının fonksiyonlarını araştıran ilim
ferd : birey
fevaid : faydalar
feya li’l-aceb : hayret verici, çok ilginçtir ki!
fıtrat : yaratılış, mizaç
fünun : fenler, ilimler
gubar : toz
halâs etme : kurtarma
hâsıl olma : meydana gelme
haşr-i cismânî : âhirette beden ve ruhla birlikte yeniden diriltilme
hebâen : boşu boşuna
hikem : hikmetler
hikmet : ilimler ve fenler
hilkat : yaratılış
ihtilâl : karışıklık
iktiza etme : gerektirme
intizam : tertip, düzenlilik, düzgünlük ve nizam üzere olma
intizam-ı kâmil : mükemmel şekilde aksamadan devam eden düzen ve düzenlilik
istidadat-ı mâneviye : manevî istidatlar, kabiliyetler
istikrâ : bir bütünü oluşturan parçaları inceleyerek o bütün hakkında hüküm verme, tüme varım
istikrâ-i tâm : tümevarım, endüksiyon; bir bütünü oluşturan parçaları inceleyerek o bütün hakkında yüzde yüz hüküm vermek
kellâ : asla öyle değil
mazhar etmek : eriştirmek
mevt : ölüm
mukaddime : başlangıç, giriş
mükâbere : kendi sözünün haksızlığını ve karşısındakinin doğruluğunu bildiği halde kabul etmemek; göz göre göre inkâr etme
müyûlât : meyiller, eğilimler
namzet : aday
neam : evet, öyledir
nev’ : tür
nur-u fikir : fikir ve düşünceden kaynaklanan nur; fikir aydınlığı
ömr-ü beşer : insan ömrü, insan hayatı
ömr-ü ebedî : ebedî ömür, ahiret hayatı
saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk; Cennet hayatı
sabıkan : bundan önce
sadef : içinde inci bulunan kabuk (cisim olarak diriltiliş sadefe benzetilmiş)
şehadet : şahitlik, tanıklık
tekemmül : mükemmelleşme, eksik ve kusurlardan arınarak gelişme
umumen : bütünüyle
vüsat verme : genişlik kazandırma
yevm : gün
Yükleniyor...