Evet, herşeyi zahire hamlettire ettire, nihayet zahiriyun meslek-i müteassifesini tevlid etmek şe’ninde olan meylü’t-tefrit ne derecede muzır ise, öyle de, herşeye mecaz nazarıyla baktıra baktıra, nihayette batınıyunun mezheb-i bâtılasını intaç etmek şanında olan hubb-u ifrat dahi çok derece daha muzırdır.

Hadd-i evsatı gösterecek, ifrat ve tefriti kıracak yalnız felsefe-i şeriatla belâgat ve mantıkla hikmettir. Evet, hikmet derim, çünkü hayr-ı kesirdir. Şerri vardır, fakat cüz’îdir. Usul-ü müsellemedendir ki: Şerr-i cüz’î için hayr-ı kesiri tazammun eden emri terk etmek, şerr-i kesiri işlemek demektir. Ehvenüşşerri ihtiyar elzemdir.

Evet, eski hikmetin hayrı az, hurafatı çok, ezhan istidatsız, efkâr taklitle mukayyed, cehil avamda hükümfermâ olduklarından, Selef bir derece hikmetten nehyettiler. Fakat şimdiki hikmet ona nispeten maddî cihetinde hayrı çok, yalanı az; efkâr dahi hür, mârifet hükümfermadır. Zaten her zamanın bir hükmü olmak gerektir.

Altıncı Mukaddeme


Meselâ, tefsirde mezkûr olan herbir emir, tefsirden olmak lâzım gelmez. İlim ilme kuvvet verir. Tahakküm etmemek şarttır. Şöyle müsellemattandır ki: Hendese gibi bir san’atta mahir olan zât, tıp gibi başka san’atta âmî ve tufeylî ve dahîl olabilir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âmî : cahil, sıradan kimse, niteliksiz
avam : halk tabakası, ilim sahibi olmayan sıradan halk
batınıyun : Kur’ân ve hadislerdeki zahirî mânâların dışında gizli ve örtülü mânâları bulmak iddiasında olan düşünceli kimseler (bk. bilgiler – Bâtıniyyun Mezhebi)
belâgat : sözün düzgün, kusursuz, yerinde, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesini anlatan ilim
cehil : cehâlet, bilgisizlik
cüz’î : az, küçük
efkâr : fikirler, düşünceler
ehvenüşşer : iki şerden daha az zararlı olanı
elzem : en lüzumlu, gerekli
emir : iş, şey
eski hikmet : eski felsefe; Yunan felsefesi
ezhan : zihinler; insandaki akıl, fikir, zekâ, hâfıza, kavrayış kudretleri
felsefe-i şeriat : dinin mantığı, hikmeti
hadd-i evsat : orta yol, istikametli yol
hakikat : gerçek, mecaz olmayan
hamlettirmek : yüklemek, (dışa göre) yorumlamak
hayr-ı kesir : büyük, çok hayır
hendese : mühendislik
hikmet : felsefe, deney ve tecrübeye dayalı ilimler
hubb-u ifrat : aşırılık sevgisi, aşırılığa sevgi göstermek
hurafat : hurâfeler; bozuk inançlar, aslı esası olmayan saçma inanışlar
hükümfermâ : hüküm sürme
ifrat : tersine aşırılık, gereğinden daha fazla olma, haddi aşma
ihtiyar : seçme, tercih etme
intaç etmek : netice vermek
istibdad : baskı ve zulüm, zorbalık
istidat : kàbiliyet, yetenek
mahir : maharetli, hünerli, becerikli
mârifet : hüner, bilgi
mecaz : hakikî, asıl mânâsının anlaşılmasına engel teşkil eden bir karineyle (işaretle) beraber, bir münasebetten dolayı, asıl konulduğu mânânın dışında kullanılan lâfız (mecaz)
meslek-i müteassife : sapık, zâlim düşünce akımı
meylü’t-tefrit : ortanın gerisinde kalma eğilimi
mezheb-i bâtıl : batıl mezhep, hak olmayan yol
mezkûr : anılan, bahsi geçen, zikredilen
mukaddeme : başlangıç, giriş
mukayyed : kayıtlı, bağlı, sınırlı
muzır : zararlı
müsellemat : doğruluğu herkesçe kabul edilen bilgiler
nazar : bakış, görüş
nehyetmek : yasaklamak
nispeten : göre; oranla
selef : önceki; bir makam veya mevkide önce bulunan ve yerine geçirilen kimse
şer : kötü, çirkin
şerait : şartlar
şerr-i cüz’î : az veya kısmî şer, kötülük
şerr-i kesir : çok şer, tam kötülük
tahakküm etmek : baskı yapmak, hükmü altına almak
tazammun etme : içine alma, kapsama
tefrit : ortanın gerisinde kalma, gereğinden daha az, aşağı olma durumu
tefsir : açıklama, yorum; Kur’ân-ı Kerimi açıklama, yorumlama
tevlid etmek : sebep olmak, doğurmak
tufeylî : başkalarının sırtından geçinen, asalak
usul-ü müselleme : herkesçe kabul edilen, şüphesiz kabul edilmiş usul, yol
zahir : görünürdeki, görünür, dışa yansıyan yönler
zahiriyyun : zahirciler, dış görünüşe aldananlar, dışa yansıyan yönlere göre hüküm verenler
Yükleniyor...