Meselâ, Tefsir-i Beyzâvîde 1 بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ olan âyetinde Ermeniye ve Azerbaycan Dağlarının mabeyninde olan teviline nazar-ı kat’î ile bakmak, en büyük mantıksızlıktır. Zira esasen nakildir. Hem de, tayini Kur’ân’ın medlülü değildir; tefsirden sayılmaz. Zira o te’vil, âyetin bir kaydının başka fenne istinaden bir teşrihidir. Binaenaleyh, o müfessir-i celîlin tefsirdeki meleke-i rasihasına böyle zayıf noktaları bahane tutmak, şüpheleri iras etmek, insafsızlıktır. İşte, asıl hakaik-i tefsir ve şeriat meydandadır; yıldızlar gibi parlıyor. O hakaikteki vuzuh ve kuvvettir, benim gibi bir âcize cesaret veriyor. Ben de dâvâ ederim:

Tefsirin ve şeriatın ne kadar hakaik-i esasiyesi varsa, birer birer nazar-ı tetkike getirilse, görülür ki, hakikatten çıkıp hikmetle tartılıp hak olarak hakka munsariftir. Ne kadar şüpheli noktalar varsa, umumen cerbezeli zihinlerden çıkıp sonra da onlara karışmış. Kimin asl-ı hakikatlerine bir şüphesi varsa, işte meydan, kendini izhar etsin!

Yedinci Mukaddeme

Mübalâğa ihtilâlcidir. Şöyle ki: Beşerin seciyelerindendir, telezzüz ettiği şeyde meylü’t-tezeyyüd ve vasfettiği şeyde meylü’l-mücazefe ve hikâye ettiği şeyde meylü’l-mübalâğa ile, hayali hakikate karıştırmaktır. Bu seciye-i seyyie ile iyilik etmek, fenalık etmek demektir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “İki dağın arası.” Kehf Sûresi, 18:96.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : çaresiz, zayıf
asl-ı hakikat : hakikatin esası, aslı
beşer : insan
binaenaleyh : bundan dolayı
cerbeze : akıl ve zekâyı, doğruyu yanlış, yanlışı doğru gösterecek şekilde kullanma
davâ etmek : iddia etmek
esasen : temel olarak
fen : ilim dalı
hak : doğru, gerçek
hakaik : gerçek mahiyetler, esaslar
hakaik-i esasiye : temel gerçekler, esas doğrular
hakaik-i tefsir ve şeriat : tefsir ve şeriat ilimlerinin hakikatleri, gerçekleri
hakikat : doğru, gerçek
hikmet : gaye, fayda; herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması; bilim
ihtilâlci : karıştıran, karışıklık çıkaran
iras etmek : vermek, sebep olmak, bırakmak
istinaden : dayanarak
izhar etmek : açığa çıkarmak, göstermek
mabeyn : ara, iki şeyin arası
medlül : kendisine işaret edilmiş olan kastedilen mânâ
meleke-i rasiha : köklü, esaslı san’at becerisi, mahareti
meylü’l-mübalâğa : abartma meyli, bir şeyi çok büyük veya çok küçük gösterme arzusu
meylü’l-mücazefe : gerçek maksadı gizleyerek iyi yönlerini göstermekle karşısındakini kandırma meyli, eyilimi
meylü’t-tezeyyüd : abartma meyli, bir şeyi olduğundan fazla gösterme arzusu
mukaddeme : başlangıç, giriş, giriş bölümü
munsarif : yönelik
mübalâğa : abartı, aşırılık
müfessir-i celîl : Kur’ân’ı tefsir eden büyük yorumcu
nakil : aktarma, metinlerden alıntı yapma
nazar-ı kat’î : kesin görüş; görüşünde, düşüncesinde kesin olduğunu düşünmek
nazar-ı tetkik : araştırıp inceleyen bakış
seciye : huy, karakter
seciye-i seyyie : kötü huy, kötü karakter
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi, İslâmiyet
tayin : belirleme, belirli kılma
tefsir : açıklama, yorum; Kur’ân-ı Kerimi açıklayan, yorumlayan kitap
telezzüz etmek : lezzet almak
teşrih : şerh etme, açıklama, ortaya çıkarma
te’vil : yorumlama, yorum; sözün ilk anlamını değil de ihtimal dahilinde bulunan başka anlamlarını (mecâzî) esas alarak yorumlama
umumen : bütünüyle
vasfetmek : nitelemek, özelliğini ifade etmek
vuzuh : açıklık
Yükleniyor...