Ey muhatap efendi! Bazan burhanın hizmetini temsil de görüyor. Öyleyse, bak: Nasıl elmas, altın, gümüş, rasas, hadid, ilh. herbirinin birer kıymet ve hâsiyet-i mahsusası vardır ve mütehaliftir. Öyle de, dinin makasıdı, kıymet ve edillece mütefavittir. Birinin yeri hayal olsa, ötekinin vicdandır. Beriki, sırrın sırrındadır. Evet, ticarette bir fels veya on para yerinde bir elmas veya bir altını verse, nasıl sefahetine hüküm ve tasarruftan haczolunur. Aks-i kaziye ile olsa, pek yerinde “yuha” işitecek. Ve tüccar olmaya bedel, hayyâl bir maskara olduğu gibi; kezalik, hakaik-i diniyyeyi temyiz etmeyen ve herbirisine müstehak olduğu hak ve itibarı vermeyen ve her hükümde şeriatın sikkesini tanımayan, hattâ o fabrika-i muazzamadaki eczalar, herbiri mihveri üzerinde hareketine sekte veren gayr-ı mümeyyizler, herbiri bir acemî adama benzer ki, gayet muntazam ve cesîm bir makine içinde küçük ve lâtif bir çarkı görüyor ki, hareket ve vaziyette büyük çarklara nazar-ı sathîsince münasip görünmediğinden, makine fenninde behresizliğiyle beraber, gurur-u nefis, nazar-ı sathîsini iğfal ile aldatarak, ıslah niyetiyle vaz-ı muntazamadan tağyire teşebbüs edip, bilmediği halde fabrikayı hercümerc eder, başını yer.

Elhasıl: Şeriatın herbir hükmünde Şâriin bir sikke-i itibarı vardır. O sikkeyi okumak lâzımdır. Sikkenin kıymetinden başka, o hüküm herşeyden müstağnîdir. Hem de lâfız-perdâzâne ve mübalâğa-cûyâne ve ifrat-perverânelerin tezyin ve tasarruflarından bin derece müstağnîdir. Dikkat olunsun ki, böyle mücazifler, nasihat ettikleri vakitte nazar-ı hakikatte ne derece çirkin oluyorlar! Ezcümle: Bunlardan birisi bir mecma-ı azîmde müskirattan tenfir yolunda zecr-i şer’î ile kanaat etmeden öyle bir şey demiş ki, yazmasından ben hicap ettim; yazdıktan sonra çizdim. Ey herif! Bu sözlerinle şeriata adavet ediyorsun. Faraza sadîk olsan, sadîk-ı ahmak olursun. Adüvvü’d-dînden daha muzırsın.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acz : acizlik, güçsüzlük
adavet : düşmanlık
adüvvü’d-dîn : din düşmanı
ahvâl : haller, durumlar
burhan-ı neyyir : nurlu, parlak delil
ebed : sonsuzluk
enaniyet : kendini beğenme, benlik
esefa : eyvah, yazık
faraza : varsayalım ki, meselâ
hadis : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hakikat-i İslâmiye : İslâmiyetin hakikati, gerçeği
hariçten : dışarıdan
hâşâ sümme hâşâ : asla ve asla, kesinlikle öyle değil
hâtime : sonuç, son bölüm
hicab : örtü, perde
hicap etmek : utanmak
hilâf-ı şeriat : şeriata, İslâma ters, aykırı
hubb-u nefis : kendini beğenme, nefse düşkünlük
iktifa etmek : yetinmek
isnad etmek : dayandırmak
kabil : mümkün, ihtimal
kader : Allah’ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce bilmesi, takdir etmesi, plânlaması
kelâm-ı ezelî : ezelî söz, Allah’ın kelâmı
kînedar : kinci, kin güden
lisan-ı şeriat : dinî literatür, şeriata ait tabir, terim
mâverâ : bir şeyin ötesi, perde arkası
muhakeme : değerlendirme, akıl yürütme
muteber : geçerli, itibar edilen
muteriz : itiraz eden
muvazenesiz : dengesiz, ölçüsüz
muzır : zararlı
müsemmâ : adlandırılmış, isimlendirilmiş
Müslim : Müslüman
nakş-ı ezel ve ebed : ezelden ebede süregelen nakış
nazar-ı sathî : yüzeysel bakış, derinlemesine incelememe
necm-i münîr : parlak yıldız, aydınlatan yıldız
neş’et etme : doğma, ortaya çıkma
sadîk : bağlılığı ileri seviyede olan dost
sadîk-ı ahmak : çok bağlı olan ahmak dost
sema : gök
senet : belge, delil, kuvvetli delil olabilecek söz
setretmek : örtmek, gizlemek
sıfat : özellik, vasıf
su-i tefehhüm : kötü anlayış
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi, İslâmiyet
şübehat : şüpheler, tereddütler
taraftar-ı nefis : nefis taraftarı, nefsinin tarafını tutan
teberrî : temize çıkarmak, aklamak
teberrî-i nefis : nefsini temize çıkarma
tenkit : kritik etme, eleştirme
ulemâ-i sû’ : dini, dünya menfaatlerine alet eden kötü âlimler
vücuda gelme : meydana gelme, ortaya çıkma
zahirperestlik : dış görünüşe ehemmiyet verme, dışa yansıyan yönlere göre hüküm verme
zulmet : karanlık
acemî : tecrübesiz
aks-i kaziye : hükmün zıddı
bedel : karşılık
behresiz : nasipsiz, hissesiz
burhan : güçlü ve sarsılmaz kesin delil, kanıt
cesîm : büyük
ecza : parçalar; makineler
edille : deliller, ispat vasıtaları
elhasıl : kısaca, özetle
ezcümle : meselâ, örneğin
fabrika-i muazzam : çok büyük fabrika
fels : bakır para, pul
gayr-ı mümeyyiz : seçemeyen, dereceleri birbirinden ayıramayan kimse
gurur-u nefis : nefsin gururu
haczolmak : mâni olmak, men etmek
hadid : demir
hakaik-i diniyye : dinî esaslar, dinî meselelere ait hakikatler, gerçekler
hâsiyet-i mahsusa : bir şeye özgü özellik
hayyâl : hilekâr, dalavereci
hercümerc etme : karma karışık, darmadağın yapma
ıslah : düzeltme, iyileştirme
ifrat-perverâne : aşırılığı severcesine
iğfal : kandırma, aldatma
ilh. : (ilâ âhir) sonuna kadar
itibar : değer
kezalik : böylece, bunun gibi
lâfız-perdâzâne : çeşitli ve çok çok söyleyerek
makasıd : maksatlar, gayeler
maskara : gülünç, rezil
mecma-ı azîm : büyük bir topluluk
mihver : yörünge, eksen
muhatap : kendisine seslenilen, konuşulan
muntazam : düzenli, intizamlı
mübalâğa-cûyâne : haddini aşarak izah edercesine; mübâlağa yapmayı severek
mücazif : bir şeyi abartarak ve gerçek yanını gizleyerek aldatan
münasip : uygun
müskirat : sarhoşluk veren içkiler
müstağnî : muhtaç olmayan
müstehak : hak etmiş, lâyık
mütefavit : çeşitli, farklı
mütehalif : birbirinden farklı olan
nazar-ı hakikat : gerçekçi görüş
nazar-ı sathî : derinlemesine incelemeyen bakış, sığ görüş
rasas : kurşun
sefahet : zararını yararından ayırt edememe
sekte verme : durdurma, duraklatma
sır : kalpteki bir his, lâtîfe
sikke : mühür, damga
sikke-i itibar : değer damgası
Şâri : kanun koyucu, şeriatı gönderen Allah
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi, İslâmiyet
tağyir : değiştirme
tasarruf : dilediği gibi kullanmak
temsil : analoji; kıyaslama tarzında benzetme
temyiz : birbirinden ayırmak, hakikatlerin derecelerini birbirinden ayırmak
tenfir : nefret ettirme
teşebbüs : girişmek, bir iş için girişimde bulunmak
tezyin : süsleme, donatma
vaz-ı muntazam : düzenli, muntazam duruş, düzenli vaziyet
zecr-i şer’î : şer’î yasak, şeriatın yasaklaması
Yükleniyor...