Kur’ân’ın üslûb-u hakîmânesine yemin ederim ki: Nasârâyı ve emsalini havalandırarak dalâlet derelerine atan, yalnız aklı azl ve burhanı tard ve ruhbanı taklit etmektir. Hem de İslâmiyeti daima tecellî ve inbisat-ı efkâr nisbetinde hakaiki inkişaf ettiren, yalnız İslâmiyetin hakikat üzerinde olan teessüs ve burhanla takallüdü ve akılla meşvereti ve taht-ı hakikat üstünde bulunması ve ezelden ebede müteselsil olan hikmetin desâtirine mutabakat ve muhâkâtıdır. Acaba görülmüyor: Âyâtın ekser fevatîh ve havâtîminde nev-i beşeri vicdana havale ve aklın istişaresine hamlettiriyor.

Diyor: 1 اَفَلاَ يَنْظُرُونَ ve 2 فَنْظُرُوا ve 3 اَفَلاَ يَتَدَبَّرُونَ ve 4 اَفَلاَ تَتَذَكَّرُونَ
ve 5 تَتَفَكَّرُوا ve 6 مَا يَشْعُرُونَ ve 7 َيَعْقِلُون ve 8 لاَ يَعْقِلُونَ ve 9 يَعْلَمُونَ
ve 10  فَاعْتَبِرُوا يَٓا اُو۬لِي الْاَبْصَارِ

Ben dahi derim: 11 فَاعْتَبِرُوا يَا اُولِى اْلاَلْباَبِ

Hâtime

فَاعْتَبِرُوا يَا اُولِى اْلاَلْباَبِ Zâhirden ubûr ediniz. Hakikat sizi bekliyor. Fakat gördüğünüz vakit incitmeyiniz. Esah ve lâzım…

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Bakmazlar mı?” Gàşiye Sûresi, 88:17.
2 : “Bakınız!” Âl-i İmrân Sûresi, 3:137; Nahl Sûresi, 16:36; Neml Sûresi, 26:69; Ankebut Sûresi; 29:20; Rûm Sûresi, 30:42.
3 : “Onlar hiç düşünmezler mi?” Nisâ Sûresi, 4:82; Muhammed Sûresi: 47:24.
4 : “Hâlâ düşünmez misiniz?” En’âm Sûresi, 6:80; Secde Sûresi, 32:4.
5 : “Düşünün!” Sebe’ Sûresi, 34:46.
6 : “Farkında değiller.” Bakara Sûresi, 2:9; Âl-i İmrân Sûresi, 3:69; En’âm Sûresi, 6:26, 123; Nahl Sûresi, 16:2.
7 : “Aklını kullanıyorlar.” Bakara Sûresi, 2:164; Ra’d Sûresi, 13:4; Nahl Sûresi, 16:12, 67; Hac Sûresi, 22:46; Furkân Sûresi, 25:44; Ankebût Sûresi, 29:35; Rum Sûresi, 30:24, 28; Câsiye Sûresi, 45:5.
8 : “Aklını kullanıp anlamazlar.” Bakara Sûresi, 2:170, 171; Mâide Sûresi, 5:87, 103; Enfâl Sûresi, 8:22; Yûnus Sûresi, 10:42, 100; Ankebût Sûresi, 29:63; Zümer Sûresi, 39:43.
9 : “Biliyorlar.” Bakara Sûresi, 2:75. (Kur’ân’da 32 yerde geçmektedir.
10 : “Bundan ibret alın, ey basiret sahipleri!” Haşir Sûresi, 59:2.
11 : “Bundan ibret alın, ey akıl sahipleri!” bk. Haşir Sûresi, 59:2.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

binaenaleyh : bundan dolayı
cemi’ : bütün
cereyan etmek : meydana gelmek, oluşmak
cüz’î : ferdî, bireysel, sınırlı
esah : en doğru
fünun : fenler, bilimler
galib-i mutlak : tam olarak galip, ağır basan, büyük çoğunluk
hakikat : doğru ve gerçek
hâtime : sonuç, son bölüm
hilkat : yaratılış
hilkat-i âlem : âlemin yaratılışı
hüsn-ü intizam : tertip ve düzenin güzelliği
hüsün : güzellik
ihata : kapsama, içine alma, kuşatma
intizam : disiplin, düzen
istikrâ-i tâmm : bütün cüz’î olaylardaki ortak niteliklerden hareket ederek küllî bir hükme varma; bir bütünü oluşturan parçaları inceleyerek o bütün hakkında hüküm verme; tümevarım, endüksiyon
istisnaât : istisnalar, kural dışı olan şeyler
kavâid-i külliye : genel kaideler, herkes tarafından benimsenen temel kaideler
keşşaf : keşfedici, açığa çıkarıcı
küllî : geniş, kapsamlı; türler ve kâinat çapında
külliyet : türün, sınıfın bütün fertlerini içine alma, kapsamlılık, genel olma
külliyet-i kaide : kaidenin küllî olması, bir türü veya türleri kapsaması
maksud-u bizzat : asıl gaye, temel hedef
muhakkak : kesin
mukaddeme : başlangıç, giriş
nazar-ı hikmet : varlıklardaki gaye, fayda, anlam ve ince sırları araştıran bakış
neş’et etme : doğma, ortaya çıkma
nev’i : çeşit, tür
nizam : düzen, kanun
şahid-i sadık : doğru sözlü şahit, tanık
şehadet : şahidlik, tanıklık
şer : kötülük, fenâlık
tasavvur : zihinde şekillendirme, hayalde canlandırma
tasvir-i bîmisali : eşsiz, emsalsiz tasvir, anlatım
tebeî : dolaylı, başka bir şeye tabi olan
teşekkül etmek : oluşmak, meydana gelmek
tezkiye etme : temize çıkarma, arındırma
ubûr : öte tarafa geçme, bir taraftan diğer tarafa geçme
ufk-u nazar : bakış ufku, görüş mesafesi; insanın görebileceği alan
ukul-ü selime : sağlam düşünme melekesi olan insanlar
umum : bütün, genel
zâhir : bir şeyin dış görünüşü
akide-i hak : doğru, gerçek inanç
akl-ı selim : sağlıklı düşünen akıl
âyât : âyetler
azl : uzaklaştırma, görevden alma
burhan : güçlü, sarsılmaz kesin delil
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
ekser : birçok
emsal : benzerler
ezelden ebede : sonsuz geçmişten sonsuz geleceğe kadar
fevatîh : başlangıçlar, girişler
hakaik : hakikatlar, esaslar, gerçekler
hakikat : doğru olan gerçek
hamlettirmek : yüklemek
havale : gönderme, yönlendirme
havâtim : sonlar, hâtimeler
hikmetin desâtiri : herbir şeyi belirli gaye ve faydalara yönelik olarak tam yerli yerine yerleştiren ilmin kanunları, düsturları
inbisat-ı efkâr : fikirlerin yayılması, intişar etmesi
inkişaf ettirmek : açığa çıkarmak, geliştirmek
istişare : fikir alışverişi
itikad-ı kâmil : mükemmel, kusursuz itikad, inanç
mağlûp olmak : yenilmek
meşveret : istişare, danışıp görüşme
muhâkât : bir şeye uymak, tatbik edip benzemek
muharebe etmek : savaşmak
mutabakat : uygunluk
mübareze etme : karşı koyma, çarpışma
mücehhez : donatılmış
münhezim olmak : bozguna uğramak, yenilmek
mütekallid : kılıç kuşanan, takınan; bir vazifeyi üzerine alan, yüklenen
müteselsil : zincirleme, birbirine bağlı
Nasârâ : Hıristiyanlar
nev-i beşer : insan nev’i, insanlar
ruhban : rahipler, papazlar
safsata : demagoji, gerçek dışı sözler söyleyerek insanları kandırmaya çalışma
seyf-i burhan : burhanın, delilin kılıcı
taht-ı hakikat : hakikat taht’ı (hakikat, padişahın oturduğu taht’a benzetilmiş)
takallüd : takınma; kılıç (gibi keskin olan delil silahını) kuşanma
tard : uzaklaştırma, kovma
tecellî ettirme : yansıtma, hayata aksettirme
teessüs : kurulma, bina edilme, yapılanma
tevhid-i mahz : saf tevhid inancı; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğuna, hiçbir şirke girmeden tam mânâsıyla inanma
üslûb-u hakîmâne : hikmetli olan ifade tarzı; muhâtaba herşeyin gaye ve faydasını anlatan ve herşeyin gerçek mahiyetini bildiren tarzı, üslûbu
Yükleniyor...