Evet, şu diyanetsizlik Avrupa medeniyetinin içyüzünü öyle karıştırmış ki, o kadar fırak-ı fesadiyeyi ve ihtilâliyeyi tevlid etmiş. Faraza hablü’l-metin-i İslâmiye ve sedd-i Zülkarneyn gibi şeriat-ı garrânın hakikatine iltica ve tahassun edilmezse, bu fırak-ı fesadiye, onların âlem-i medeniyetlerini zîr ü zeber edeceklerdir. Nasıl ki şimdiden tehdit ediyorlar.

Acaba hakikat-i İslâmiyenin binler mesailinden yalnız zekât meselesi düstur-u medeniyet ve muavenet olursa, bu belâya ve yılanın yuvası olan maişetteki müthiş müsavatsızlığa devâ-i şâfî olmayacak mıdır? Evet, en mükemmel ve bozulmaz bir deva olacaktır.

Eğer denilse: “Şimdiye kadar Avrupa’yı galip ettiren sebep, bundan sonra neden etmesin?”

Cevap: Bu kitabın mukaddemesini mütalâa et. Sonra buna da dikkat et: Sebeb-i terakkîsi, herşeyi geç almak ve geç de bırakmak ve metanet etmek şe’ninde olan burudet-i memleket; ve mekân ve meskenin darlığı; ve sakinlerin kesretinden neş’et eden fikr-i mârifet ve arzu-yu san’at; ve deniz ve maden ve sair vesaitin müsaadesiyle hasıl olan teâvün ve telâhuk idi. Fakat şimdi tekemmül-ü vesait-i nakliye ile, âlem bir şehr-i vahid hükmüne geçtiği gibi, matbuat ve telgraf gibi vesait-i muhabere ve müdavele ile, ehl-i dünya, bir meclisin ehli hükmündedir. Velhasıl, onların yükleri ağır, bizimki hafif olduğundan, yetişip geçeceğiz—eğer tevfik refik ola 1 ...

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : (*) Ey Nur kardeşlerim! Sevgili Üstadın o zamanda hitab ettiği Hizbü’l-Kur’ân muhatapları, bugün Nur talebeleri olarak tezahür etti. Dikkat edin! Bu sahifeler bize hitap ediyor. Fen ve medeniyeti, İslâma hâdim yapıp, cihana İslâm medeniyetini ilân etmelisiniz.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem-i kifayet : kâfi gelmeme, yetersizlik
âlem-i medeniyet : medeniyet âlemi
arzu-yu san’at : san’at arzusu, san’ata olan istek
burudet-i memleket : memleketin soğukluğu, soğuk iklim ülkesi
devâ-i şâfî : şifa veren, iyileştiren ilâç
diyanetsizlik : dinsizlik, dindar olmama
düstur-u medeniyet ve muâvenet : yardımlaşmanın ve medeniyetin prensibi
düstur-u medeniyet : medeniyetin düsturu, prensibi
faraza : varsayalım ki
fazilet : güzel ahlâk, üstünlük, erdem
fırak-ı fesadiye ve ihtilâliye : bozgunculuk ve karışıklık çıkaran gruplar
fırak-ı fesadiye : fesat, bozugunculuk çıkaran gruplar
fikr-i mârifet : ilim fikri, bilgiye dayalı düşünce
galebe : üstün gelme
galip olma : üstün gelme, yenme
hablü’l-metin-i İslâmiye : İslâmiyetin sağlam bağı, ipi
hakikat : doğru, gerçek
hakikat-i İslâmiye : İslâmiyet gerçeği
hasıl olma : meydana gelme
hubbüşşehevât : şehvetleri sevme, nefsin arzu ve istekelerinine aşırı düşkünlük
ihtilâl : karışıklık, bozulma
iltica : sığınma
kesret : çokluk
maişet : geçim, yaşayış
matbuat : basın, medya
mehasin : güzellikler
mesail : meseleler
mesâvî-i medeniyet : medeniyetin kötülükleri, fenalıkları, günahları
mesken : ev, mekân
metanet : gayret, kararlılık
mukaddeme : giriş, önsöz, başlangıç
muvafakat-i şehvet-i nefis : nefsin şehvetine tâbi olma, uyma
müsaade : izin
müsaade-i sefahet : gayr-i meşrû zevk ve eğlence düşkünlüğüne izin verme
müsavâtsızlık : eşitsizlik, dengesizlik
mütalâa etmek : dikkatle okumak, incelemek
neş’et etme : doğma, ortaya çıkma
sa’y : çalışma, emek
sair : diğer, başka
sakin : ikâmet eden, yerleşmiş olan
sebeb-i terakkî : ilerleme, yükselme sebebi
sedd-i Zülkarneyn : Hz. Zülkarneyn tarafından yaptırılan set
sefahet : gayrı meşru zevk ve eğlencelere düşkünlük; zarar ve yararı ayırt edememek
şe’n : bir şeyin gereği; hâl, özellik
şehr-i vahid : tek bir şehir
şeriat-ı garrâ : büyük ve parlak şeriat, İslâmiyet
tahassun etmek : sığınmak, korunmak
teâvün : yardımlaşma, işbirliği
tekemmül-ü vesait-i nakliye : iletişim araçlarının ve taşımacılığın gelişmesi, ilerlemesi
telâhuk : birbirine katkıda bulunma, birikimlerden yararlanma
tevlid etmek : doğurmak, sebep olmak
vesait : vasıtalar
zîr ü zeber : alt üst olma, perişanlık
baht : talih, kader
deruhte etmek : üstüne almak
ehl-i dünya : dünyada yaşayanlar
fehm : akıl, zekâ, anlama kabiliyeti
fenn-i beyan : beyan ilmi; mecâz, teşbih, kinaye gibi ifade ve anlatım üslûplarını ele alan belâgat ilminin bir dalı
garaz : kastedilen şey, maksat, amaç
hâdim : hizmetçi
halel : eksiklik, zarar
hâtimenin hâtimesi : sonucun neticesi, son sözün son sözü
Hizbü’l-Kur’ân : Kur’ân taraftarları
ihtiram : saygı gösterme
itab : kınama, azarlama
kabul-ü umumî : bir fikrin genel kabul görmesi
kizb : yalan
maânî-i ûlâ : ilk mânâlar
mahkîyun anh : anlatılan, söz konusu olan; hikâyenin konusu olan şey, kimse
maksut : istenilen, hedeflenen
meclisin ehli : meclisin bireyleri
mefhum : bir sözden çıkarılan mânâ, kavram
mehasin-i medeniyet : medeniyetin güzellikleri, iyilikleri
mesâk-ı kelâm : kelâmın sevk edildiği gaye, mevzû, maksad
mesûk-u lehülkelâm : kelâmın söyleniş gayesi, maksadı
meşrutiyet : meclise dayalı yönetim şekli
muâhaze : sorgulama, tenkit, kınama
mukaddeme : başlangıç, giriş
mukarrer : kesinlik kazanmış, kararlaştırılmış, şüphesiz
müstetbeât : söze tabi olan mânâlar; telvih ve telmih yoluyla işaret edilen mânâlar gibi; çağrışımlar
mütekellim : konuşan
refik : yoldaş, arkadaş, eş
sıdk : doğruluk
suver : suretler
suver-i maânî : mânâ şekilleri, biçimleri
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi, İslâmiyet
şeriat-ı garrâ : büyük ve parlak şeriat, İslâmiyet
tabir : açıklama, ifade
talih : kader, kısmet
tarz-ı ifade : ifade, anlatım tarzı
tefhim : anlatma
telmihat : söz arasında; bir kıssa, fıkra, atasözü veya tarihî bir hadiseye işarette bulunmalar
telvihat : mânâlı ifadeler; kinaye yoluyla işaret etmeler; ince işaretler
tenbih : ikaz, uyarı
tenkit : eleştiri
tevfik : yardım, Cenâb-ı Hakkının kuluna yardım etmesi
tezahür etme : ortaya çıkma
velhasıl : kısacası
vesail : vesileler, sebepler
vesait-i muhabere ve müdavele : iletişim ve basım-yayın araçları
zâmin : kefil
zimmet : sorumluluk
Yükleniyor...