Halbuki İslâmiyet fünunun seyyidi ve mürşidi ve ulûm-u hakikiyenin reis ve pederidir. Fakat, vâ esefâ, bu su-i tefehhüm ve şu tevehhüm-ü bâtıl, şimdiye kadar hükmünü icra ederek vesvesesiyle ye’si ilka edip bab-ı medeniyet ve maarifi, Ekrâd ve emsallerine kapattırdı. Zira bazı zevahir-i diniyeyi fünunun bazı mesailine muarız tahayyül ederek ürktüler. Ezcümle: Küreviyyet-i arz ki, fünunun en birinci derecesi olan coğrafyanın en birinci basamağıdır. İleride gelecek altı meseleye münafi zannettiklerinden, bu bedihî meselede mükâbere etmekten çekinmediler.

Ey benim şu kitabıma im’ân-ı nazar ile nazar eden zât! Malûmun olsun, bu kitapla istediğim hizmet budur: İslâmiyette olan tarik-i müstakîmi göstermekle ehl-i tefrit olan a’dâ-yı dinin teşkîkâtını red ve yüzlerine vurmakla beraber; tarik-i müstakîmin öteki cânibini ve sadîk-ı ahmak ünvanına lâyık olan ehl-i ifrat ve zahirperestlerin tevehhümlerini tard ve asılsızlığını göstermek ve asıl rehber i hakikat ve âlem-i İslâmiyetin ikbal ve istikbaline yol açan ve sırat-ı müstakîmde kemâl-i ümid-i zaferle çalışan muhakkikîn-i İslâm ve âkıl sıddıklara yardım etmek ve kuvvet vermektir.

Elhasıl, maksadım, ol elmas kılınca saykal vurmaktır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

a’dâ-yı din : din düşmanları
âkıl : akıllı, aklını çok iyi kullanan
âlem-i İslâmiyet : İslâm dünyası
bab-ı medeniyet ve maârif : ilim ve medeniyet kapısı
bedihî : çok belirgin, ap açık
burhan : güçlü ve sarsılmaz kesin delil, kanıt
cânib : taraf, yön
cümlesi : herkes
çendan : gerçi, her ne kadar
ehl-i ifrat : aşırıya gidenler, haddi aşanlar, doğru yoldan sapanlar
ehl-i tefrit : doğru yolu reddedenler, doğru yolun gerisinde kalanlar
Ekrâd : Kürtler
elhasıl : kısaca, özetle
emsal : benzer
ezcümle : meselâ, örneğin
fünun : fenler, bilimler
icra etmek : yerine getirmek, yapmak
ikbal : yüksek bir mevkiye erişme
ilka etmek : telkin etmek, bırakmak
im’ân-ı nazar : dikkatlice, inceden inceye bakmak ve araştırmak
istikbal : gelecek
iştirak etme : katılma
kemâl-i ümid-i zafer : tam bir zafer ümidi
keşfiyat : keşifler, açığa çıkarma
küreviyyet-i arz : dünyanın yuvarlaklığı
maatteessüf : ne yazık ki, üzülerek
maksad : gaye, amaç
malûm : bilinen, belli
malûmu ilâm : bilinen bir şeyi tekrarlama, tekrar bildirme
mesail : meseleler
meydan-ı bedahet : herşeyin ap açık olduğu meydan, yer
muarız : karşı gelen, karşıt
muhakkikîn-i İslâm : hakikatleri araştırıp bulan büyük İslâm âlimleri
mükâbere etmek : büyüklük taslayarak doğruyu kabul etmemek
münafi : zıt, aykırı
mürşid : doğru ve hak yolu gösteren
nazar : bakma, bakış
rehber-i hakikat : hakikat rehberi, klavuzu
sadîk-ı ahmak : ahmak dost
saykal vurmak : cilalamak, parlatmak
seyyid : efendi
sıddık : çok doğru ve bağlı
sırat-ı müstakîm : dosdoğru yol
su-i tefehhüm : yanlış anlama
sureten : görünüşte
tahayyül : hayal etme
tard : uzaklaştırma, kovma
tarik-i müstakîm : doğru ve hak yol
tecârüb : tecrübeler, deneylere dayalı birikimler
telâhuk-u efkâr : düşünce ve tecrübelerin birikimi
terakki : ilerleme, yükselme
teşkîkât : şüpheler, tereddütler
tevehhüm : zan, kuruntu
tevehhüm-ü bâtıl : yanlış kuruntu, doğru olmayan zan
ulûm-u hakikiye : gerçek ve doğru ilimler
ulûm-u mütearife : herkesin bildiği bilgiler
ünvan : isim, nam
vâ esefâ : esefler olsun, ne yazık ki
veled : çocuk
vesvese : kuruntu, şüphe
ye’s : ümitsizlik
zahirperest : dış görünüşe göre hüküm verenler
zevahir-i diniye : dinin zahiri, dış görünüşü ile ilgili meseleler
Yükleniyor...