Metindeki Lügatları



Lügat Listesi
Lügatler :
bedihiyat : delile isbata ihtiyacı olmayacak şekilde açık, meydanda olanlar (Sınââtü'l-Hams)
beyan : açıklama, anlatma, ifade etme
ecvibe-i Japoniye : Japonlar’a verilen cevaplar
enmûzec : örnek
fihriste : öz, özet, bir şeyin içindekilerinin özeti, listesi
ilmü’l-arz : yer bilimi, jeoloji
a’dâ-yı din : din düşmanları
âkıl : akıllı, aklını çok iyi kullanan
âlem-i İslâmiyet : İslâm dünyası
bab-ı medeniyet ve maârif : ilim ve medeniyet kapısı
bedihî : çok belirgin, ap açık
burhan : güçlü ve sarsılmaz kesin delil, kanıt
cânib : taraf, yön
cümlesi : herkes
çendan : gerçi, her ne kadar
ehl-i ifrat : aşırıya gidenler, haddi aşanlar, doğru yoldan sapanlar
ehl-i tefrit : doğru yolu reddedenler, doğru yolun gerisinde kalanlar
Ekrâd : Kürtler
elhasıl : kısaca, özetle
emsal : benzer
ezcümle : meselâ, örneğin
fünun : fenler, bilimler
icra etmek : yerine getirmek, yapmak
ikbal : yüksek bir mevkiye erişme
ilka etmek : telkin etmek, bırakmak
im’ân-ı nazar : dikkatlice, inceden inceye bakmak ve araştırmak
istikbal : gelecek
iştirak etme : katılma
kemâl-i ümid-i zafer : tam bir zafer ümidi
keşfiyat : keşifler, açığa çıkarma
küreviyyet-i arz : dünyanın yuvarlaklığı
maatteessüf : ne yazık ki, üzülerek
maksad : gaye, amaç
malûm : bilinen, belli
malûmu ilâm : bilinen bir şeyi tekrarlama, tekrar bildirme
mesail : meseleler
meydan-ı bedahet : herşeyin ap açık olduğu meydan, yer
muarız : karşı gelen, karşıt
muhakkikîn-i İslâm : hakikatleri araştırıp bulan büyük İslâm âlimleri
mükâbere etmek : büyüklük taslayarak doğruyu kabul etmemek
münafi : zıt, aykırı
mürşid : doğru ve hak yolu gösteren
nazar : bakma, bakış
rehber-i hakikat : hakikat rehberi, klavuzu
sadîk-ı ahmak : ahmak dost
saykal vurmak : cilalamak, parlatmak
seyyid : efendi
sıddık : çok doğru ve bağlı
sırat-ı müstakîm : dosdoğru yol
su-i tefehhüm : yanlış anlama
sureten : görünüşte
tahayyül : hayal etme
tard : uzaklaştırma, kovma
tarik-i müstakîm : doğru ve hak yol
tecârüb : tecrübeler, deneylere dayalı birikimler
telâhuk-u efkâr : düşünce ve tecrübelerin birikimi
terakki : ilerleme, yükselme
teşkîkât : şüpheler, tereddütler
tevehhüm : zan, kuruntu
tevehhüm-ü bâtıl : yanlış kuruntu, doğru olmayan zan
ulûm-u hakikiye : gerçek ve doğru ilimler
ulûm-u mütearife : herkesin bildiği bilgiler
ünvan : isim, nam
vâ esefâ : esefler olsun, ne yazık ki
veled : çocuk
vesvese : kuruntu, şüphe
ye’s : ümitsizlik
zahirperest : dış görünüşe göre hüküm verenler
zevahir-i diniye : dinin zahiri, dış görünüşü ile ilgili meseleler
ilmü’l-beşer : insan ilmi, antropoloji
ilmü’s-sema : gök bilimi astronomi
kavim : insan topluluğu, kabile
keşfetmek : açığa çıkarmak
kurun-u vustâ : orta çağlar
melez : farklı türlerin birleşmesinden doğan
mesail : meseleler, problemler
mevhumat : gerçekte olmadığı halde var sayılan
muasır : çağdaş, aynı dönemde yaşayan
mukaddemat : başlangıçlar
mukaddeme : başlangıç, giriş, önsöz
mürettep : düzenlenmiş, dizilmiş
nevi : tür, çeşit
saykal vurmak : cilalamak, parlatmak
tahkik : araştırma, inceleme
tefsir : açıklama, yorum
unsur-u akide : akide unsuru, iman esasları konusu
unsur-u belâgat : belâgat unsuru, belâgat konusu, ögesi
unsur-u hakikat : hakikat unsuru, hakikat konusu
yadigâr : hatıra, armağan
beyan : açıklama, anlatma, ifade etme
ecvibe-i Japoniye : Japonlar’a verilen cevaplar
enmûzec : örnek
fihriste : öz, özet, bir şeyin içindekilerinin özeti, listesi
ilmü’l-arz : yer bilimi, jeoloji
a’dâ-yı din : din düşmanları
âkıl : akıllı, aklını çok iyi kullanan
âlem-i İslâmiyet : İslâm dünyası
bab-ı medeniyet ve maârif : ilim ve medeniyet kapısı
bedihî : çok belirgin, ap açık
burhan : güçlü ve sarsılmaz kesin delil, kanıt
cânib : taraf, yön
cümlesi : herkes
çendan : gerçi, her ne kadar
ehl-i ifrat : aşırıya gidenler, haddi aşanlar, doğru yoldan sapanlar
ehl-i tefrit : doğru yolu reddedenler, doğru yolun gerisinde kalanlar
Ekrâd : Kürtler
elhasıl : kısaca, özetle
emsal : benzer
ezcümle : meselâ, örneğin
fünun : fenler, bilimler
icra etmek : yerine getirmek, yapmak
ikbal : yüksek bir mevkiye erişme
ilka etmek : telkin etmek, bırakmak
im’ân-ı nazar : dikkatlice, inceden inceye bakmak ve araştırmak
istikbal : gelecek
iştirak etme : katılma
kemâl-i ümid-i zafer : tam bir zafer ümidi
keşfiyat : keşifler, açığa çıkarma
küreviyyet-i arz : dünyanın yuvarlaklığı
maatteessüf : ne yazık ki, üzülerek
maksad : gaye, amaç
malûm : bilinen, belli
malûmu ilâm : bilinen bir şeyi tekrarlama, tekrar bildirme
mesail : meseleler
meydan-ı bedahet : herşeyin ap açık olduğu meydan, yer
muarız : karşı gelen, karşıt
muhakkikîn-i İslâm : hakikatleri araştırıp bulan büyük İslâm âlimleri
mükâbere etmek : büyüklük taslayarak doğruyu kabul etmemek
münafi : zıt, aykırı
mürşid : doğru ve hak yolu gösteren
nazar : bakma, bakış
rehber-i hakikat : hakikat rehberi, klavuzu
sadîk-ı ahmak : ahmak dost
saykal vurmak : cilalamak, parlatmak
seyyid : efendi
sıddık : çok doğru ve bağlı
sırat-ı müstakîm : dosdoğru yol
su-i tefehhüm : yanlış anlama
sureten : görünüşte
tahayyül : hayal etme
tard : uzaklaştırma, kovma
tarik-i müstakîm : doğru ve hak yol
tecârüb : tecrübeler, deneylere dayalı birikimler
telâhuk-u efkâr : düşünce ve tecrübelerin birikimi
terakki : ilerleme, yükselme
teşkîkât : şüpheler, tereddütler
tevehhüm : zan, kuruntu
tevehhüm-ü bâtıl : yanlış kuruntu, doğru olmayan zan
ulûm-u hakikiye : gerçek ve doğru ilimler
ulûm-u mütearife : herkesin bildiği bilgiler
ünvan : isim, nam
vâ esefâ : esefler olsun, ne yazık ki
veled : çocuk
vesvese : kuruntu, şüphe
ye’s : ümitsizlik
zahirperest : dış görünüşe göre hüküm verenler
zevahir-i diniye : dinin zahiri, dış görünüşü ile ilgili meseleler
ilmü’l-beşer : insan ilmi, antropoloji
ilmü’s-sema : gök bilimi astronomi
kavim : insan topluluğu, kabile
keşfetmek : açığa çıkarmak
kurun-u vustâ : orta çağlar
melez : farklı türlerin birleşmesinden doğan
mesail : meseleler, problemler
mevhumat : gerçekte olmadığı halde var sayılan
muasır : çağdaş, aynı dönemde yaşayan
mukaddemat : başlangıçlar
mukaddeme : başlangıç, giriş, önsöz
mürettep : düzenlenmiş, dizilmiş
nevi : tür, çeşit
saykal vurmak : cilalamak, parlatmak
tahkik : araştırma, inceleme
tefsir : açıklama, yorum
unsur-u akide : akide unsuru, iman esasları konusu
unsur-u belâgat : belâgat unsuru, belâgat konusu, ögesi
unsur-u hakikat : hakikat unsuru, hakikat konusu
yadigâr : hatıra, armağan
Eğer sual edersen: Senin bu telâşın ve ulûm-u mütearife hükmüne geçen şeylere burhan getirmeye ne lüzum vardır? Zira telâhuk-u efkâr ve tecârübün keşfiyatıyla meydan-ı bedahete gelen mesaile burhan getirmek, malûmu ilâm demektir.
Cevaben derim: Maatteessüf, benimle şu zamanın kıt’asında iştirak eden cümlesi, eğer çendan sureten on üçüncü asrın evlâdıdırlar, fakat fikir ve terakki cihetiyle kurun-u vustânın yadigârlarıdırlar. Güya muasırlarımız üçüncü asrın nihayetinden on üçüncü asra kadar geçmiş olan asırların fihristesi veyahut enmûzeci veyahut melez bir kavimdirler. Hattâ bu zamanın çok bedihiyatı, onlarca mevhumat sayılır.
Bu kitap üç makale ile üç kitap üzerine müretteptir. Birinci Makale, unsur-u hakikatin veyahut bazı mukaddemat ve mesail ile İslâmiyete saykal vurmanın beyanındadır. İkinci Makale, unsur-u belâgatı keşfeder. Üçüncüsü, unsur-u akide ile ecvibe-i Japoniye beyanındadır. Kitaplar ise, Kur’ân’da işaret olunan ilmü’s-sema ve ilmü’l-arz ve ilmü’l-beşeri tahkik ile bir nevi tefsirdir.
Cevaben derim: Maatteessüf, benimle şu zamanın kıt’asında iştirak eden cümlesi, eğer çendan sureten on üçüncü asrın evlâdıdırlar, fakat fikir ve terakki cihetiyle kurun-u vustânın yadigârlarıdırlar. Güya muasırlarımız üçüncü asrın nihayetinden on üçüncü asra kadar geçmiş olan asırların fihristesi veyahut enmûzeci veyahut melez bir kavimdirler. Hattâ bu zamanın çok bedihiyatı, onlarca mevhumat sayılır.
• • •
Mukaddeme
Bu kitap üç makale ile üç kitap üzerine müretteptir. Birinci Makale, unsur-u hakikatin veyahut bazı mukaddemat ve mesail ile İslâmiyete saykal vurmanın beyanındadır. İkinci Makale, unsur-u belâgatı keşfeder. Üçüncüsü, unsur-u akide ile ecvibe-i Japoniye beyanındadır. Kitaplar ise, Kur’ân’da işaret olunan ilmü’s-sema ve ilmü’l-arz ve ilmü’l-beşeri tahkik ile bir nevi tefsirdir.
• • •




Lügatler :
bedihiyat : delile isbata ihtiyacı olmayacak şekilde açık, meydanda olanlar (Sınââtü'l-Hams)
beyan : açıklama, anlatma, ifade etme
ecvibe-i Japoniye : Japonlar’a verilen cevaplar
enmûzec : örnek
fihriste : öz, özet, bir şeyin içindekilerinin özeti, listesi
ilmü’l-arz : yer bilimi, jeoloji
a’dâ-yı din : din düşmanları
âkıl : akıllı, aklını çok iyi kullanan
âlem-i İslâmiyet : İslâm dünyası
bab-ı medeniyet ve maârif : ilim ve medeniyet kapısı
bedihî : çok belirgin, ap açık
burhan : güçlü ve sarsılmaz kesin delil, kanıt
cânib : taraf, yön
cümlesi : herkes
çendan : gerçi, her ne kadar
ehl-i ifrat : aşırıya gidenler, haddi aşanlar, doğru yoldan sapanlar
ehl-i tefrit : doğru yolu reddedenler, doğru yolun gerisinde kalanlar
Ekrâd : Kürtler
elhasıl : kısaca, özetle
emsal : benzer
ezcümle : meselâ, örneğin
fünun : fenler, bilimler
icra etmek : yerine getirmek, yapmak
ikbal : yüksek bir mevkiye erişme
ilka etmek : telkin etmek, bırakmak
im’ân-ı nazar : dikkatlice, inceden inceye bakmak ve araştırmak
istikbal : gelecek
iştirak etme : katılma
kemâl-i ümid-i zafer : tam bir zafer ümidi
keşfiyat : keşifler, açığa çıkarma
küreviyyet-i arz : dünyanın yuvarlaklığı
maatteessüf : ne yazık ki, üzülerek
maksad : gaye, amaç
malûm : bilinen, belli
malûmu ilâm : bilinen bir şeyi tekrarlama, tekrar bildirme
mesail : meseleler
meydan-ı bedahet : herşeyin ap açık olduğu meydan, yer
muarız : karşı gelen, karşıt
muhakkikîn-i İslâm : hakikatleri araştırıp bulan büyük İslâm âlimleri
mükâbere etmek : büyüklük taslayarak doğruyu kabul etmemek
münafi : zıt, aykırı
mürşid : doğru ve hak yolu gösteren
nazar : bakma, bakış
rehber-i hakikat : hakikat rehberi, klavuzu
sadîk-ı ahmak : ahmak dost
saykal vurmak : cilalamak, parlatmak
seyyid : efendi
sıddık : çok doğru ve bağlı
sırat-ı müstakîm : dosdoğru yol
su-i tefehhüm : yanlış anlama
sureten : görünüşte
tahayyül : hayal etme
tard : uzaklaştırma, kovma
tarik-i müstakîm : doğru ve hak yol
tecârüb : tecrübeler, deneylere dayalı birikimler
telâhuk-u efkâr : düşünce ve tecrübelerin birikimi
terakki : ilerleme, yükselme
teşkîkât : şüpheler, tereddütler
tevehhüm : zan, kuruntu
tevehhüm-ü bâtıl : yanlış kuruntu, doğru olmayan zan
ulûm-u hakikiye : gerçek ve doğru ilimler
ulûm-u mütearife : herkesin bildiği bilgiler
ünvan : isim, nam
vâ esefâ : esefler olsun, ne yazık ki
veled : çocuk
vesvese : kuruntu, şüphe
ye’s : ümitsizlik
zahirperest : dış görünüşe göre hüküm verenler
zevahir-i diniye : dinin zahiri, dış görünüşü ile ilgili meseleler
ilmü’l-beşer : insan ilmi, antropoloji
ilmü’s-sema : gök bilimi astronomi
kavim : insan topluluğu, kabile
keşfetmek : açığa çıkarmak
kurun-u vustâ : orta çağlar
melez : farklı türlerin birleşmesinden doğan
mesail : meseleler, problemler
mevhumat : gerçekte olmadığı halde var sayılan
muasır : çağdaş, aynı dönemde yaşayan
mukaddemat : başlangıçlar
mukaddeme : başlangıç, giriş, önsöz
mürettep : düzenlenmiş, dizilmiş
nevi : tür, çeşit
saykal vurmak : cilalamak, parlatmak
tahkik : araştırma, inceleme
tefsir : açıklama, yorum
unsur-u akide : akide unsuru, iman esasları konusu
unsur-u belâgat : belâgat unsuru, belâgat konusu, ögesi
unsur-u hakikat : hakikat unsuru, hakikat konusu
yadigâr : hatıra, armağan
beyan : açıklama, anlatma, ifade etme
ecvibe-i Japoniye : Japonlar’a verilen cevaplar
enmûzec : örnek
fihriste : öz, özet, bir şeyin içindekilerinin özeti, listesi
ilmü’l-arz : yer bilimi, jeoloji
a’dâ-yı din : din düşmanları
âkıl : akıllı, aklını çok iyi kullanan
âlem-i İslâmiyet : İslâm dünyası
bab-ı medeniyet ve maârif : ilim ve medeniyet kapısı
bedihî : çok belirgin, ap açık
burhan : güçlü ve sarsılmaz kesin delil, kanıt
cânib : taraf, yön
cümlesi : herkes
çendan : gerçi, her ne kadar
ehl-i ifrat : aşırıya gidenler, haddi aşanlar, doğru yoldan sapanlar
ehl-i tefrit : doğru yolu reddedenler, doğru yolun gerisinde kalanlar
Ekrâd : Kürtler
elhasıl : kısaca, özetle
emsal : benzer
ezcümle : meselâ, örneğin
fünun : fenler, bilimler
icra etmek : yerine getirmek, yapmak
ikbal : yüksek bir mevkiye erişme
ilka etmek : telkin etmek, bırakmak
im’ân-ı nazar : dikkatlice, inceden inceye bakmak ve araştırmak
istikbal : gelecek
iştirak etme : katılma
kemâl-i ümid-i zafer : tam bir zafer ümidi
keşfiyat : keşifler, açığa çıkarma
küreviyyet-i arz : dünyanın yuvarlaklığı
maatteessüf : ne yazık ki, üzülerek
maksad : gaye, amaç
malûm : bilinen, belli
malûmu ilâm : bilinen bir şeyi tekrarlama, tekrar bildirme
mesail : meseleler
meydan-ı bedahet : herşeyin ap açık olduğu meydan, yer
muarız : karşı gelen, karşıt
muhakkikîn-i İslâm : hakikatleri araştırıp bulan büyük İslâm âlimleri
mükâbere etmek : büyüklük taslayarak doğruyu kabul etmemek
münafi : zıt, aykırı
mürşid : doğru ve hak yolu gösteren
nazar : bakma, bakış
rehber-i hakikat : hakikat rehberi, klavuzu
sadîk-ı ahmak : ahmak dost
saykal vurmak : cilalamak, parlatmak
seyyid : efendi
sıddık : çok doğru ve bağlı
sırat-ı müstakîm : dosdoğru yol
su-i tefehhüm : yanlış anlama
sureten : görünüşte
tahayyül : hayal etme
tard : uzaklaştırma, kovma
tarik-i müstakîm : doğru ve hak yol
tecârüb : tecrübeler, deneylere dayalı birikimler
telâhuk-u efkâr : düşünce ve tecrübelerin birikimi
terakki : ilerleme, yükselme
teşkîkât : şüpheler, tereddütler
tevehhüm : zan, kuruntu
tevehhüm-ü bâtıl : yanlış kuruntu, doğru olmayan zan
ulûm-u hakikiye : gerçek ve doğru ilimler
ulûm-u mütearife : herkesin bildiği bilgiler
ünvan : isim, nam
vâ esefâ : esefler olsun, ne yazık ki
veled : çocuk
vesvese : kuruntu, şüphe
ye’s : ümitsizlik
zahirperest : dış görünüşe göre hüküm verenler
zevahir-i diniye : dinin zahiri, dış görünüşü ile ilgili meseleler
ilmü’l-beşer : insan ilmi, antropoloji
ilmü’s-sema : gök bilimi astronomi
kavim : insan topluluğu, kabile
keşfetmek : açığa çıkarmak
kurun-u vustâ : orta çağlar
melez : farklı türlerin birleşmesinden doğan
mesail : meseleler, problemler
mevhumat : gerçekte olmadığı halde var sayılan
muasır : çağdaş, aynı dönemde yaşayan
mukaddemat : başlangıçlar
mukaddeme : başlangıç, giriş, önsöz
mürettep : düzenlenmiş, dizilmiş
nevi : tür, çeşit
saykal vurmak : cilalamak, parlatmak
tahkik : araştırma, inceleme
tefsir : açıklama, yorum
unsur-u akide : akide unsuru, iman esasları konusu
unsur-u belâgat : belâgat unsuru, belâgat konusu, ögesi
unsur-u hakikat : hakikat unsuru, hakikat konusu
yadigâr : hatıra, armağan