Birbirine levazımatını âriye vermeye mecburdurlar. Bu uhuvvet ve mübadeleti, Kur’ân’ın çok yerleri gösterir. Zira bazan onu, onun libasında ve ötekini berikinin suretinde bize gösterir. Hem de Tenzîl’in pek çok menazilinde dağ ve bulut birbirinin elini tutup musafaha ettikleri vardır. Nasıl kitab-ı âlemin bir sahifesi olan zeminde muânaka ve musafahaları şahittir. Zira umman-ı havada iskele hükmünde olan dağ tepesinde lenger-endaz olduklarını görüyoruz.

İkinci âyet: 1 وَالشَّمْسُ تَجْرِى لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا Evet, 2 تَجْرِى bir üslûba işaret ettiği gibi, 3 لِمُسْتَقَرٍّ dahi bir hakikati telvîh eder. Demek câizdir ki; تَجْرِى lâfzıyla şöyle bir uslûba işaret olsun. Şöyle:

Şems, demiri altından yapılmış mühezzeb, müzehheb, zırhlı bir sefine gibi esîrden olan ve “mevc-i mekfûf” tâbir olunan umman-ı semada seyahat ve yüzüyor. Eğer çendan müstakarrında lenger-endazdır. Lâkin o bahr-i semada o zeheb-i zâib cereyan ediyor. Fakat o cereyan a’razî ve tebeî ve tefhim için mürâat ve ihtiram olunan nazar-ı hissî iledir. Fakat hakikî iki cereyanı vardır. Olmazsa da olur. Zira maksat beyan-ı intizamdır. Esâlîb-i Arab’ta olduğu gibi tebeî ise veya zâtî ise, nizamın nokta-i nazarında birdir.

Saniyen: Şems müstakarrında, mihveri üzerinde müteharrik olduğundan, o erimiş altın gibi eczaları dahi cereyan ediyor. Bu hareke-i hakikiye evvelki hareke i mecaziyenin danesidir, belki zembereğidir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Güneş de onlar için bir delildir ki, kendisine tâyin edilmiş bir yörüngede akıp gider.” Yâsin Sûresi, 36:38.
2 : Akıp gider... Yâsin Sûresi, 36:38.
3 : Yörüngesinde... Yâsin Sûresi, 36:38.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

a’razî : bir şeye zorunluluk sonucu bağlı olmayan, onun özünde bulunmayan şey, ilinek; hareket ve koku gibi
âriye vermek : ödünç vermek
bahr-i sema : gökyüzü denizi
beyan-ı intizam : intizamın anlatılması
cereyan etme : akıp gitme; dönme
cereyan : akım, hareket
dane : öz, tane
ecza : bütünü oluşturan parçalar
esâlîb-i Arab : Arapların şiir ve edebiyatlarında kullandıkları uslûpları, Arapçanın kalıpları
esîr : bütün kâinatı kapladığı farzedilen ince ve lâtif madde
hareke-i hakiki : gerçek hareket
hareke-i mecâziye : mecâzî hareket
ihtiram : saygı gösterme
kitab-ı âlem : âlem kitabı, kâinat
lâfız : ifade, kelime
lâkin : ama, fakat
lenger-endaz : demir atan, demir atmış, iyice yerleşmiş
levazımat : gerekli olan şeyler
libas : elbise
menazil : menziller, yerler
mevc-i mekfûf : dalgaları karar kılmış, sabitleşmiş, durgunlaşmış
mihver : eksen
muânaka : birbirine sarılma, sarmaş dolaş olma
musafaha : el sıkışma, kucaklaşma
mübadele : değiş-tokuş, karşılıklı değişim
mühezzeb : terbiye edilmiş, düzeltilmiş
mürâat : riayet etme, gözetme
müstakarr : sabitlenen yer, yörünge
müteharrik : hareketli
müzehheb : altından yapılmış; altın suyu ile süslenmiş, yaldızlanmış
nazar-ı hissî : hissî, maddî bakış
nizam : kanun, düzen
nokta-i nazar : bakış açısı
saniyen : ikinci olarak
sefine : gemi
şems : güneş
tâbir : ifade etme, adlandırma
tebeî : varlığı bağımsız ve müstakil olmayıp başkasına tabi olan
tefhim : anlatma
telvih : kinaye yoluyla işaret etme; asıl mânâ ile kinâye yoluyla kastedilen mânâ arasındaki vasıtaların çok olması durumu
Tenzîl : Kur’ân-ı Kerim (Kur’ân-ı Kerim 23 yılda bölüm bölüm indirildiği için “indirilen, parça parça indirilmiş” anlamına gelen Tenzîl ismi verilmiştir)
uhuvvet : kardeşlik
umman-ı hava : hava deryası
umman-ı sema : sema, gökyüzü deryası
üslûb : ifade tarzı
zâtî : bir şeyin aslında veya gerçeğinde olan, araz olmayıp özde bulunan şey
zeheb-i zâib : eriyen altın
zemberek : hareketi sağlayan güç kaynağı
Yükleniyor...