Lügatler :
becayiş : karşılıklı yer değiştirme, değiş-tokuş
belâgat : sözün düzgün, kusursuz, şekilde, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi
cezb etmek : çekmek
ezcümle : meselâ, örneğin
felsefe-i beyan : beyan ilminin felsefesi, gaye ve hikmeti
gaflet etme : umursamama, farkına varmama
garaz : gaye, hedef, maksat
hikmet-i vâzı’ : konulma gaye ve maksadı
illet : asıl sebep
inkılâp : değişim, dönüşüm
istikrâ : ayrı ayrı hadiselerdeki ortak vasıfları tesbit edip genel bir sonuç çıkarmak; tümevarım, endüksiyon
istimdat : yardım isteme
kelime-i vahide : bir tek kelime
lâfz : söz, kelime
maâni-i beyâniye : beyân ve maânî ilimleri (beyân; teşbih, istiâre, mecaz, kinâye gibi konularından bahseder; maânî; sözün maksada uygunluğundan bahseder.)
maâni-i müteaddid : birden fazla mânâlar
mânâ-yı hakikî : gerçek anlam
mânâ-yı muallâka : asılı, takılı mânâ
medet : yardım
merkep : binek
münasebât-ı nahviye ve sarfiye : dilbilgisi kurallarına ait münasebetler; fiil çekimi ve cümle yapısı ile ilgili kurallara ait bağlar
müstahak : hak eden, hak etmiş
müstetbeat : söze tabi olan mânâlar, söz söylerken, söz arasında işaretle anlatılanlar; çağrışımlar
sahibülbeyt : ev sahibi
suret-i hayatiye : hayatî suret, canlı şekil
telkih : aşılamak
telkihat : aşılamalar
teşerrüb : içme, içine çekme
ulûm-u akliye : aklî ilimler, akla dayanan ilimler
ulûm-u nakliye : naklî ilimler; hadis, tefsir, fıkıh gibi Kur'ân ve Hadisten yapılan aktarımlara dayanan ilimler
ahval : haller, durumlar
aks-i misalî : yansıma; (aynada yansıyan) görüntü
âmil : Arapça’da başına geldiği kelimeye tesir ederek, o kelimenin cümle içindeki konumunu değiştiren unsur; edatlar gibi
belâgat : sözün düzgün, kusursuz şekilde, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi
beyanın felsefesi : beyan ilminin felsefesi, hikmet ve gayesi
carî : yürürlükte olan, cereyan eden
dane : tohum, tane
deveran : iktiran; birinin diğerine illet ve sebep zannedilecek şekilde iki şeyin devamlı bir surette beraber var ve yok sanılması
ekall : en az
fail : işi yapan, özne
felsefe-i beyan : beyan ilminin felsefesi, hikmeti, gayesi
gul : insanın gördüğünü sandığı korkunç hayâlet
hakâik-i hâriciye : hâriçteki (tabiattaki) gerçekler
hariciyât : dışarıya ait olanlar; hariçteki hakikatler; maddî şeyler
hel : Arapça “mı, mi, mu, mü” anlamlarına gelen soru edatı
hikmet : felsefe
hilkat : yaratılış
hurâfât : hurâfeler, bâtıl inanışlar
ilâ âhir : vs; sonuna kadar
in’ikâs : yansıma, aksetme
istimdat etmek : yardım dilemek
iştiyak : arzulama, özlem duyma
kavî : güçlü, kuvvetli
kelâm : ifade, söz
kıyas-ı temsilî : kıyaslamaya dayanan benzetme, temsil tarzında yapılan mukâyese; analoji
kütüb-ü nahiv : gramer kitapları; Arapça cümle yapısını ele alan eserler
lâfız : ifade, kelime
mamûl : Arapça’da edatlar gibi başına geldiği unsurların tesiriyle değişikliğe uğrayarak cümle içindeki konumu değişen lâfız
mekayis : ölçüler
mezkûr : adı geçen
muhâkât etmek : taklit etmek, benzerini yapmak
müesses : kurulmuş
münâsebât-ı meşhûre : meşhur ilgiler, bağlar
müşabih : benzer
nahv : Arapça'da cümle yapısını ele alan "nahiv ilmi"
nakş-ı kelâmî : sözle ilgili nakış, süs, söz dokusu
nazar : dikkat
nevâmis : kanunlar
nizam : düzen, kanun
sâmi : dinleyen, işiten
san’at-ı hayaliye : hayalî san’at, hayal san’atı
şairane : şaircesine, şair gibi
şebih : benzeyen, benzer
şua : ışık, parıltı
tâbir-i diğer : diğer tâbirle, başka bir ifâdeyle
takattur : damlama, damla damla akma
tarik : yol, tarz
tasarruf : kullanma, yönetme
teessüf : kederlenme, üzülme
temeddüh : övünme
temessül etmek : yansıtmak, göstermek
ukde-i hayatiye : hayat düğümü
vâzı’ : koyan, yerleştiren
vehm : olmayan bir şeyi varsaymayı sağlayan güç, duygu
visal : kavuşma, birleşme
zamme : ötre denilen, üstüne konulan harfi o, ö, u, ü okutan hareke