Sual: Neden dinsiz zannettiğimiz bazılarından bize zarar gelsin?
Cevap: Hayal perdesi üstünde size bir timsal manzarasını göstererek mazarratını anlatacağım: İşte, şu sahrâda gayet muhteşem bir bostan içinde bir kasır var. Kasrın bir köşesinde sizin Beytüşşebab Kaplıcası gibi bir kaplıca olduğunu tahayyül ediniz. Siz, dışarıda burudetin tazyikiyle, karın tokadıyla, rüzgârın sillesiyle, ihtiyaren veya ıztıraren saray içine girmeye mecbursunuz. Lâkin, kapıda bir-iki kör ve havuz içinde bazı çıplak adamları görmüş veya işitmişsiniz. Bundan tevehhüm ediyorsunuz ki, o saray, körhâne veya çıplakhânedir. Siz girdiğinizde, onlar gibi olmak için taat libasını çıkarıyorsunuz; ve onların avretini görmemek için, akide denilen hakikat gözünü kapatıyorsunuz. Hâlbuki, onlar muhteşem odalarda gözleri açık ve avretleri mestur olarak mütefekkirâne meşveret ve bazı köşelerdeki kör ve çıplakların setr ve tedavisine hizmet ediyorlar. İşte sen, şu sûret-i vahşiyâne ve eblehânede avretin açık, gözün kapalı olarak içlerine girsen, acaba bundan daha büyük maskaralık ve zarar olabilir mi? Hakikaten, bence, bir Müslüman neslinden gelen bir adamın, akıl ve fikri İslâmiyetten tecerrüt etse bile, fıtratı ve vicdanı hiçbir vakit İslâmiyetten vazgeçemez. En ebleh, en sefih bile, sedd-i rasîn-i istinadımız olan İslâmiyete bütün mevcudiyetiyle taraftardır—lâsiyyema siyasetten haberdar olanlar...

Hem zaman-ı saadetten şimdiye kadar hiçbir tarih bize bildirmiyor ki, bir Müslüman muhakeme-i akliyesiyle başka bir dini, İslâmiyete tercih etmiş olsun ve delil ile başka bir dine dahil olmuş olsun. Dinden çıkanlar var, o başka mesele... Taklit ise, ehemmiyetsizdir. Hâlbuki edyân-ı saire müntesipleri mutlaka fevc fevc, muhakeme-i akliye ile ve burhan-ı kat’î ile daire-i İslâmiyete dahil olmuşlar ve olmaktadırlar. Eğer biz doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan fevc fevc dahil olacaklardır.

Hem de tarih bize bildiriyor ki, ehl-i İslâmın temeddünü, hakikat-i İslâmiyete ittibaları nispetindedir. Başkaların temeddünü ise, dinleriyle mâkûsen mütenasiptir. Hem de hakikat bize bildiriyor ki, mütenebbih olan beşer, dinsiz olamaz. Lâsiyyema, uyanmış, insaniyeti tatmış, müstakbele ve ebede namzet olmuş adam dinsiz yaşayamaz. Zira uyanmış bir beşer, kâinatın tehacümüne karşı istinad edecek ve gayr-ı mahdud âmâline neşvünemâ verecek ve istimdatgâhı olacak noktayı, yani din-i hak olan dâne-i hakikati elde etmezse yaşamaz. Bu sırdandır ki, herkeste din-i hakkı bulmak için bir meyl-i taharrî uyanmıştır. Demek istikbalde nev-i beşerin din-i fıtrîsi İslâmiyet olacağına beraatü’l-istihlâl vardır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

akide : inanç
âlihimmet : himmeti yüksek, gayreti çok olan
avret : gizlenmesi gereken, dinen görünmesi haram sayılan organlar
Beytüşşebab Kaplıcası : (bk. bilgiler – Beytüşşebâb)
bostan : bahçe
burudet : soğukluk
ceride : gazete
ebleh : ahmak, akılsız
eblehâne : ahmakçasına
fıtrat : mizaç, karakter, yaratılış (bk. f-ṭ-r)
garazkâr : kötü niyet sahibi, art niyetli
gayet : son derece
hakikat : asıl, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikaten : gerçekten (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikî : gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
ıztıraren : mecburi olarak
ihtiyaren : bizzat isteyerek, irade ederek (bk. ḫ-y-r)
kasır : saray
körhâne : körlerin kaldığı yer
lâsiyyema : bilhassa, özellikle
libas : elbise
maskaralık : gülünç ve alay edilir hale gelme
mazarrat : zararlar, zararlı ve kötü şeyler
mestur : gizli, örtülü
Meşrutiyet : (bk. bilgiler)
meşveret : işlerin halledilmesi, problemlerin çözülmesi için yapılan istişare, fikir alışverişi
mevcudiyet : varlık (bk. v-c-d)
muhakeme-i akliye : akıl yoluyla geniş araştırmalar yaparak bir hükme ulaşma (bk. ḥ-k-m)
münhasır : ait, mahsus
mütefekkirâne : tefekkür ederek, düşünerek (bk. f-k-r)
sadâ : ses
sahrâ : ova
sedd-i rasîn-i istinad : dayanılacak çok sağlam ve sarsılmaz sed, engel
sefih : helâl olmayan zevk ve eğlencelere düşkün olan, ahmak
setr : örtme, gizleme, kapatma (bk. s-t-r)
sille : tokat
sûret-i vahşiyâne : görenleri ürküten ve korkutan görüntü (bk. s-v-r)
sükût etmek : sessiz kalmak, susmak
taat : itaat, Allah’ın emirlerine uyma
tahayyül etme : hayal etme; birşeyi zihinde hayalen canlandırma (bk. ḫ-y-l)
tazyik : baskı, ağırlık
tecerrüt etme : soyutlanma, uzaklaşma
tevehhüm etmek : sanmak, olmayan birşeyi var saymak
timsal : görüntü, yansıma (bk. m-s̱-l)
zaman-ı saadet : mutluluk dönemi; Peygamberimizin (a.s.m.) yaşadığı zaman dilimi
âmâl : emeller, istek ve arzular
âyine : ayna
bedevî : köylü; çölde yaşayan göçebe
beraatü’l-istihlâl : gelecekte meydana gelecek gelişim ve değişime dair güzel işaretler, ön belirtiler
beşer : insan, insanlık
burhan-ı kat’î : sağlam ve kesin delil
câmi : içine alan, kapsayan (bk. c-m-a)
cür’et : cesaret
daire-i İslâmiyet : İslâmiyet dairesi (bk. s-l-m)
dâne-i hakikat : hakikat çekirdeği, hakikat danesi (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
din-i fıtrî : insanın yaratılışına uygun olan din, İslâmiyet
din-i hak : doğru din, İslâmiyet (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
edyân-ı saire : diğer dinler
ehl-i İslâm : Müslümanlar (bk. s-l-m)
fevc fevc : akın akın, dalga dalga
fukara : fakirler, yoksullar (bk. f-ḳ-r)
gayr-ı mahdud : sınırsız
hakikat : gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikat-i İslâmiyet : İslâmiyetin hakikati, aslı, esası (bk. ḥ-ḳ-ḳ; s-l-m)
has : özel, ait
hissiyat-ı âliye : yüksek hisler, yüce duygular
insaniyet : insanlık
İslâmiyet ehli : İslâma tâbi olan, Müslümanlar (bk. s-l-m)
istidad : yetenek, potansiyel (bk. a-d-d)
istikamet : doğruluk, hak yolundan sapmama (bk. ḳ-v-m)
istikbal : gelecek zaman
istimdatgâh : yardım ve destek istenen yer
istinad etmek : dayanmak (bk. s-n-d)
ittiba : tâbi olma, bağlanma
kasr-ı nurânî-yi İslâmiyet : nurlu İslâmiyet sarayı (bk. n-v-r; s-l-m)
kemâlât : mükemmelikler, olgunluklar (bk. k-m-l)
lâsiyyema : bilhassa, özellikle
mâkûsen mütenasip : ters orantılı (bk. n-s-b)
mâtem : yas
mevad : maddeler
meyl-i taharrî : araştırma meyli, eğilimi, isteği
muhakeme-i akliye : akıl yoluyla araştırmalar yaparak bir hükme ulaşma (bk. ḥ-k-m)
muhît : kuşatıcı
mutaassıp : körü körüne aşırı bağlı olan
mutlaka : kesin olarak (bk. ṭ-l-ḳ)
müntesip : intisap eden, bağlı olan (bk. n-s-b)
mürteci : gerici
müstakbele ve ebede namzet : geleceğe ve sonsuzluğa aday (bk. e-b-d)
müşahedat : gözlemler (bk. ş-h-d)
mütenebbih : uyanık olan, bilgisizlik ve cehaletten kurtulan
neşvünemâ verme : büyütme ve geliştirme
nev-i beşer : insanlık
nispet : oran (bk. n-s-b)
tâbi : bağlı
tahayyül etmek : hayal etmek (bk. ḫ-y-l)
tahsis etme : birşeye veya kimseye ait kılma
tehacüm : hücum, saldırı
temeddün : medenileşme, gelişip medeniyet kurma
umum : bütün, genel
ziyalandırmak : aydınlatmak
Yükleniyor...