Cevap: Hîn-i meşrutiyette tevbenin kapısı açıktır ve tevbe edenler çoktur. Şimdiki rüesâya tevbih ve ta’nifte hakkım yoktur. Ben taşımı sabıka atıyorum. Bazılarının hatırı kırılsa da mâzur tutulsun. Yalnız hakkın hatırı kırılmasın. Zira, milletin hatırı, onların hatırından daha âli, daha galîdir. İşte o tedennînin mühim bir sebebi: Bazı rüesâ ile haksız olarak millete fedakârlık iddia eden sahtekâr hamiyet-furuşlar veya velâyeti dâvâ eden ehliyetsiz bazı müteşeyyihlerdir. Fakat, sünnet-i seniyeye muhalif olan bu sünnet-i seyyie, yine istibdadın seyyiatındandır.

Sual: Nasıl?
Cevap: Zira, her bir millet için, o milletin cesaret-i milliyesini teşkil eden ve namus-u milliyesini muhafaza eden ve kuvveti onda toplanacak bir mânevî havuz vardır. Ve sehâvet-i milliyesini teşkil eden ve menâfi-i umumiyesini temin eden ve fazla kalan malları onda tahazzün edecek bir hazine-i mâneviyesi vardır. İşte o iki kısım reisler, bilerek veya bilmeyerek, o havuzun ve o hazinenin etrafında delik-melik açtılar. Mâye-i bekàyı ve madde-i hayatı çektiler. Havuzu kurutup hazineyi boş bıraktılar. Böyle gitse, devlet milyarlar borç altında kalıp düşecek. Nasıl bir adamın kuvve-i gadabiyesi olan dâfiası ve kuvve-i şeheviye olan cazibesi olmazsa, ölmüş olmuş olur ve hayy iken meyyittir. Hem de, bir şimendiferin buhar kazanı delik-melik olsa, perişan ve hareketten muattal kalır. Hem de bir tesbihin ipi kırılsa dağılır. Öyle de, bir şahs-ı mânevî olan bir milletin kuvvet ve malının havuzu ve hazinesini boşaltan başlar, o milleti serseri, perişan ve mevcudiyetsiz edip, fikr-i milliyetin ipini kesip, parça parça ederler.

Evet,

حَقِيقَتْ كَتْمْ نَمِى كُنَمْ بَرٰاىِ دِلْ عَامِى چَنْدْ

“Bazı avamın hâtırı için hakikatın hâtırını kırmayacağım.”
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âli : yüce, yüksek
âzâ : uzuvlar, organlar
efrad : fertler, bireyler (bk. f-r-d)
Ermeni : (bk. bilgiler – Ermeniler)
galî : kıymetli, değerli
garat etme : yağmalama
Hakkâri : (bk. bilgiler)
hamiyet-furuş : hamiyetlilik taslayan; hamiyet ve gayret iddiasında bulunan
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
hîn-i meşrutiyet : Meşrutiyet zamanı; Meşrutiyet’in ilân edilmesinin ardından gelen dönem (bk. bilgiler – Meşrutiyet)
inbisat etme : genişleme, yayılma
istibdat : baskı, diktatörlük, despotluk
istikbal : gelecek zaman
kaside : övgü şiiri (bk. ḳ-ṣ-d)
kavm : kavim, millet, halk
kuvve-i mâneviye : mânevî güç, moral (bk. a-n-y)
mâlâmâl : ağzına kadar dolu, dopdolu
mâzur : özürlü, mazeretli
meb’us : milletvekili (bk. b-a-s̱)
mehâsin : güzellikler, iyilikler (bk. ḥ-s-n)
muhalif : aykırı, zıt (bk. ḫ-l-f)
müflis : iflâs etmiş
müstebid : baskıcı, diktatör, despot
müteşeyyih : şeyhlik taslayan, şeyhlik iddia eden
müzeyyen : süslü (bk. z-y-n)
rüesâ : reisler, idareciler
sabık : geçmişte kalan
sefil : yoksul; sefalet ve sıkıntı içinde olan
seyyiat : kötülükler, yanlış uygulamalar, günahlar
sine : göğüs, kalp
sünnet-i seniye : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler (bk. s-n-n)
sünnet-i seyyie : insanları kötülüğe yönelten yol ve yöntemler (bk. s-n-n)
şecaat : yiğitlik, cesaret
ta’nif : şiddetli azarlama
tahaccür etme : katılaşarak taş haline gelme; gözle görülür hâle gelme
tedennî : alçalma, gerileme
telif : yazılı hâle getirilen kitap
terakki : ilerleme, yükselme
tetavül etme : uzanma, musallat olma, ele geçirme
tevbih : azarlama, kınama
velâyet : velilik; mânevî mertebeler aşarak Allah’ın yakınlığını ve dostluğunu elde etme (bk. v-l-y)
zekâvet : zekilik, akıllı olma
zelil : aşağı, düşkün
avâm : halk tabakası, sıradan insanlar
bîçare : çaresiz
cazibe : çekim gücü; yararlı şeyleri çekme, elde etmek gücü
cebir : zorlama (bk. c-b-r)
cehalet : cahillik
cerrar : dilenci
cesaret-i milliye : millî cesaret
dâfia : kendini savunma duygusu; zararlı şeyleri def etme gücü
fikr-i milliyet : milliyetçilik düşüncesi (bk. f-k-r)
hakikat : gerçek; birşeyin gerçek mahiyeti (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hayy : diri, canlı (bk. ḥ-y-y)
hazine-i mâneviye : mânevî hazine (bk. a-n-y)
istihdam etme : çalıştırma, kullanma
kumistan : kumluk, çöl
kuvve-i gadabiye : öfke duygusu
kuvve-i şeheviye : şehvet gücü; belli bir menfaate yönelme duyusu
madde-i hayat : hayat maddesi; hayat için lüzumlu olan madde (bk. ḥ-y-y)
mâye-i bekà : bekà mayası; bekàyı ve süreklilği sağlayan maya (bk. b-ḳ-y)
menâfi-i umumiye : genel yararlar, herkesin yararına olan şeyler
menba : kaynak
menfaat : çıkar
mevcudiyetsiz etme : varlıksız etme, varlığını yok etme (bk. v-c-d)
meyyit : ölü, cenaze (bk. m-v-t)
muattal : kullanılamaz hale gelen, âtıl
muhafaza eden : koruyan (bk. ḥ-f-ẓ)
mücmel : kısa, özetlenmiş halde ifade edilen (bk. c-m-l)
müheyyâ etme : hazırlama
müphem : belirsiz, gizli
müteşeyyih : şeyhlik taslayan; şeyh olmadığı halde şeyhlik iddia eden
namus-u milliye : millî namus, şeref
nihayet : son
reis : başkan, lider
sahra : ova, geniş düzlük alan
sayd : av
sehâvet : cömertlik (bk. c-v-d)
sehâvet-i milliye : millî cömertlik (bk. c-v-d)
servet-i dünya : dünya serveti ve zenginliği
sû-i istimal : kötüye kullanma
şahs-ı mânevî : tüzel kişilik; belli bir kişi olmayıp bir topluluktan meydana gelen mânevî kişilik (bk. a-n-y)
şimendifer : tren
şûristan : çorak yer
tafsil : ayrıntılı olarak açıklama
tahazzün etme : depolama, biriktirme
tarik : yol (bk. ṭ-r-ḳ)
tenfir : nefret ettirme
teşkil eden : meydana getiren, oluşturan
vahşet : ilkellik
yeşillenme : ortaya çıkma ve yayılma
zaman-ı sabık : geçmiş zaman
zülâl-i hayat : saf ve tatlı hayat suyu
Yükleniyor...