Maatteessüf, güzel şeylerimiz gayr-ı müslimler eline geçtiği gibi, güzel olan ahlâklarımızı da yine gayr-ı müslimler çalmışlar. Güya bir kısım içtimaî ahlâk-ı âliyemiz yanımızda revaç bulmadığından, bize darılıp onlara gitmiş. Ve onların bir kısım rezâili, kendileri içinde çok revaç bulmadığından cehaletimizin pazarına getirilmiş.

Hem, büyük bir taaccüple görmüyor musunuz ki, terakkiyat-ı hâzıranın üssü’l-esası ve belki din-i hakkın muktezâsı olan “Ben ölürsem devletim, milletim ve ahbaplarım sağdırlar” gibi kelime-i beyza ve haslet-i hamrâgayr-ı müslimler çalmışlar?

Çünkü onların bir fedâisi der: “Ben ölürsem milletim sağ olsun; içinde bir hayat-ı mâneviyem vardır.” Ve bütün sefaletin ve şahsiyatın esası olan “Ben öldükten sonra dünya ne olursa olsun. İsterse tûfan olsun” veyahut 1

وَاِنْ مِتُّ عَطَشًا فَلاَ نَزَلَ الْقَطْرُ

olan kelime-i hamkâ ve seciye-i avra, himmetimizin elini tutmuş, rehberlik ediyor.

İşte, en iyi haslet ki, dinimizin muktezasıdır: Biz ruhumuzla, canımızla, vicdanımızla, fikrimizle ve bütün kuvvetimizle demeliyiz ki: “Biz ölsek, milletimiz olan İslâmiyet haydır, ilelebed bâkîdir. Milletim sağ olsun. Sevâb-ı uhrevî bana kâfidir. Milletin hayatındaki hayat-ı mâneviyem beni yaşattırır; âlem-i ulvîde beni mütelezziz eder. 2

وَالْمَوْتُ يَوْمُ نَوْرُوزِنَا

deyip, nurun ve hamiyetin nurlu rehberlerini kendimize rehber etmeliyiz.”

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Ben susuzluktan ölürsem, tek damla yağmur bile yağmasın!
2 : Ölüm, Nevruz günümüzdür, baharımızdır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aceze : güçsüzler, yaşlılar (bk. a-c-z)
ahbap : dostlar, sevilen arkadaşlar (bk. ḥ-b-b)
âlem-i ulvî : yüce âlem; âhiret âlemi (bk. a-l-m; a-l-v)
aşâir : aşiretler
bâkî : sürekli ve kalıcı (bk. b-ḳ-y)
bedevî : köylü
bostan-ı kemâlât : olgunluklar bostanı, mükemmellikler bahçesi; yani mükemmelliklerin yetişip olgunlaşmasına vesile olan ortam (bk. k-m-l)
cevf : iç, iç kısım
fazilet-i İslâmiye : İslâmın insanlara kazandırdığı erdem, üstünlük (bk. f-ḍ-l; s-l-m)
fedâi : bir gaye uğruna değerli şeylerini ve kendini fedâ eden
fikr-i milliyet : milliyetçilik fikri (bk. f-k-r)
gayr-ı müslim : Müslüman olmayan (bk. s-l-m)
hamiyet : din, aile, vatan, millet gibi değerleri koruma duygusu ve gayreti
haslet : huy, özellik, karakter
haslet-i hamrâ : güçlü haslet; hamiyet, gayret ve mahçubiyetten kaynaklanan ve yüz kızarması şeklinde kendini gösteren haslet
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
havz-ı Kevser : Kevser havuzu
havz-ı mârifet ve muhabbet : bilgi ve sevgi havuzu; tanışmaları ve sevgileri ortak bir havuz gibi bir araya toplama (bk. a-r-f; ḥ-b-b)
hayat-ı mâneviye : mânevî hayat (bk. ḥ-y-y; a-n-y)
hayy : diri, canlı (bk. ḥ-y-y)
himmet : ciddî çaba ve gayret
ihtar etme : hatırlatma, uyarma
ilelebed : sonsuza kadar (bk. e-b-d)
kâfi : yeterli
kelime-i beyza : parlak, değerli söz (bk. k-l-m)
kelime-i hamkâ : ahmakça söz (bk. k-l-m)
maarif : bilgiler, bilimler (bk. a-r-f)
mecrâ : kanal
menba : kaynak
mesâi-yi şer’iye : şeriata uygun olan çalışma ve çabalar (bk. ş-r-a)
mukteza : (birşeyin) gereği (bk. ḳ-ḍ-y)
mütelezziz etme : lezzet verme
namus-u İslâmiye-i milliye : İslâmî, millî namus ve onlara ait şeref, haysiyet
neşvünemâ verme : birşeyin büyümesine ve gelişmesine sebep olma
seciye-i avra : bir gözü kör olan seciye; olaylara sadece şahsî çıkar açısından veya sadece dünyevî açıdan bakan seciye, huy
seele : sailler, dilenciler
sefalet : perişanlık, yoksulluk
sevâb-ı uhrevî : âhiret mükâfatı, sevabı (bk. e-ḫ-r)
sû-i istimal : kötüye kullanma
şahsiyat : kendini düşünme özelliği
şakirt : talebe, öğrenci
şûristan : çorak ve tuzlu yer
tufan : çok büyük fırtına ve selle gelen felâket
Yükleniyor...