O ruh, kafesten ağaca uçmak, akıl re’sten yeise kaçmak istedikleri halde, ileride feda için ibka edildi. Bu hayat ile tehdit etmek hiçtir. Kaldı ki, hayat-ı uhreviye ile tehdit ediyorlar. Ondan da hiç minnet çekmem. Şimdiki nâr-ı teessüfle muhterik bir ruh olsun, onların bedduasıyla Cehennemde yansın; o teessüf ateşini içinden çıkarmakla vicdan, maksattan bir firdevs tazammun ettiği gibi, hayal dahi emelden bir cenneti teşkil edecektir. Umumun malûmu olsun ki: İki elimde iki hayatımı tutmuşum, iki hasım için iki meydan-ı mübarezede iki harp ile meşgulüm. Tek hayatlı olan adam meydanıma çıkmasın.

Sual: Şimdiki şeyhlerden ne istersin?
Cevap: Daima onların demdemelerinin mevzuu olan ihlâsı; hem de tekke denilen mânevîleşmiş kışlalarda, tarikat denilen ruhânîleşmiş askerlikte ona murabıt oldukları cihad-ı ekberi ve terk-i iltizam-ı nefsi; hem de onların şiârı olan, zühdün mânâsı olan terk-i menâfi-i şahsiyeyi; hem de dâima iddiasında bulundukları ve mizac-ı İslâmiyet’in mayası olan muhabbeti isterim. Zira onlar, bizi istihdam ederek ücretlerini almışlar. Şimdi bize hizmet etmek borçlarıdır.

Sual: Nasıl olsunlar?
Cevap: Ya başlarımızdan kalksınlar, yahut inat, gıybet ve taraftarlığı mabeynlerinden kaldırsınlar. Zira, bir kısım dalâlet ve bid’at fırkalarının teşekkülüne bazı bid’atkâr müteşeyyihler sebebiyet vermiştir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

bâhusus : bilhassa, özellikle
beddua : bir kimseye belâ gelmesi için yapılan dua (bk. d-a-v)
bid’at : aslen dinde olmayıp sonradan çıkarılan dine zarar verici âdet ve uygulamalar (bk. b-d-a)
bid’atkâr : bid’at ortaya çıkarıp uygulayan, İslâmın ruhuna ve özüne ters davranışlara taraftar olan
cihad-ı ekber : en büyük cihad; insanları kötülüğe yönelten nefisle mücadele etme (bk. c-h-d; k-b-r)
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık (bk. ḍ-l-l)
demdeme : devamlı yüksek sesle söylenip tekrarlanan ifade
emel : arzu, istek
fırka : topluluk, grup (bk. f-r-ḳ)
firdevs : güzel bahçe; Cennetin en yüksek yeri
gıybet : arkadan çekiştirmek; hazır olmayan birisinin aleyhinde hoşlanmayacağı şekilde konuşmak (bk. ğ-y-b)
harp : savaş
hasım : düşman
hayat-ı uhreviye : âhiret hayatı (bk. ḥ-y-y; e-ḫ-r)
ibka etmek : bakileştirmek, kalıcı hâle getirmek (bk. b-ḳ-y)
ihlâs : samimiyet, ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme (bk. ḫ-l-ṣ)
istihdam etme : çalıştırma, kullanma
ittifak : anlaşma, birleşme; bir gayede görüş birliğine varma
ittihad : birleşme, birlik oluşturma (bk. v-ḥ-d)
kışla : askerlerin topluca barındığı büyük yapı; askerî birliklere ait bina
mabeyn : iki veya daha fazla şeyin arası
malûm : bilinen (bk. a-l-m)
mânevîleşmiş : mânâ boyutunun yaşam seviyesine yükselmiş
mevzu’ : konu, bahis
meydan-ı mübareze : savaş meydanı
minnet etmek : iyilik karşısında kendini borçlu hissetmek
mizac-ı İslâmiyet : İslâmiyetin ana karakteri
muhabbet : sevgi (bk. ḥ-b-b)
muhterik : yanıp tutuşan
murabıt olma : bağlı olma
müteşeyyih : şeyhlik iddia eden, şeyhlik taslayan
nâr-ı teessüf : bir ateş gibi insanın içini yakan üzüntü ve kırgınlık
re’s : baş
ruhânîleşmiş : ruh dünyasının yaşam seviyesine seviyesine yükselmiş (bk. r-v-ḥ)
sebebiyet verme : sebep olma (bk. s-b-b)
şiâr : sembol, belirgin işaret (bk. ş-a-r)
tarikat : Allah'a ulaşmak için, şeyhin gözetiminde müridin takip edeceği terbiye usul ve yol (bk. ṭ-r-ḳ)
tazammun : içine alma
teessüf : eseflenme, üzülme
tekke : tarikat ehlinin zikir ve ibadet ettiği yer, dergâh
terk-i iltizam-ı nefs : nefsin isteklerini yerine getirmeyi terk etme, nefsi dinlememe
terk-i menafi-i şahsîye : kişisel yararları terk etme
teşekkül : oluşma, meydana gelme
teşkil etme : oluşturma, meydana getirme
umum : bütün
yeis : ümitsizlik
zühd : dünya sevgisinden uzaklaşıp kendini ibadete verme
Yükleniyor...