Üçüncü Nokta: 2 لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىْءٌ1 - وَ ِللهِ الْمَثَلُ اْلاَعَلٰى

Temsil, tasvir ve tasavvuru teshil ettiğinden şu gamız noktayı altı temsil ile işaret edeceğiz. İşte şeffâfiyet, mukabele, muvazene, intizam, tecerrüd, itaatin sırlarını birden zihinde mezc edebilsen; vesvesesiz bu noktayı anlayacaksın.

Sakın mikyas yapma! Âciz mümkinâtın zaif, küçücük mikyasları Kadîr-i Ezelînin tasarrufatına şebîh olamaz. Tanzîr edemez. Yalnız şu emrin imkânının fehmini teshîl eder.

Birinci Temsil: Şemsin feyz-i tecellîsi olan timsali, denizin mecmu’sathında, denizin her bir katresinde aynı hüviyeti gösteriyor. Küre-i Arz perdesiz güneşe karşı muhtelif cam parçalarından olsa; timsal-i şems her bir parçada ve umum sath-ı arzda müzahametsiz, tecezzîsiz, tenakussuz bir olur. İşte şeffâfiyet sırrı. Faraza şems muhtar olsaydı, o feyizden biri daha rahat, diğeri daha zahmet olamazdı.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Onun hiçbir benzeri yoktur.” Şûrâ Sûresi, 42:11.
2 : “En yüce sıfatlar Allah’ındır (En yüce misaller Allah’a ve Onun sıfatlarına aittir.)” Nahl Sûresi, 16:60
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

avâik : engeller, mâniler, zorluklar
basit : fazla unsur içermeyen, karmaşık bir yapıya sahip olmayan
cüz’ : bölüm, parça; bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri
fehm : anlama, anlayış
ferd : birey
feyz-i tecellî : tecellî feyzi, sayısız yansımaları
gàmız : anlaşılması zor, kapalı, muğlak
hüviyet : kimlik, herhangi bir varlığı belirleyen özelliklerin tümü
i’vicâcât : zikzaklar, eğrilikler
illiyet : sebeplik, illetlik, sebep ve illet olma
imkân : mümkün kılma, olabilirlik, olasılık
intizam : düzenlilik, tertiplilik
Kadîr-i Ezelî : başlangıcı olmayan sonsuz kudret sahibi, Allah
katre : damla
kudret : güç ve iktidar; Cenâb-ı Hakkın güç ve iktidarı
küll : tüm; bütün; bölümlerden, parçalardan meydana gelmiş olan bütün
küre-i arz : yerküre, dünya
mahall-i taallûk-u kudret : Cenâb-ı Hakkın kudret sıfatının tecellî ettiği yer, mahal
mâlûliyet : bir sebebe ve illete bağlı olarak meydana gelme
mecmu’ : bütün
mezcetmek : kaynaştırmak
mikyas : ölçü, kıyaslama, karşılaştırma
muhtelif : farklı, değişik
mukabele : karşılıklı ve yüzyüze olma
muvazene : denge
mümkinat : varlığı ile yokluğu eşit ve imkân dâhilinde olup, varlığı Allah’ın var etmesine bağlı olanlar; yaratılan bütün varlıklar
müteveccih : yönelik, yönelmiş
müzahametsiz : birbirine engel olmaksızın, birbirini zorlamaksızın
nâmütenâhi : sonsuz
nisbeten : kıyasla, oranla
rüçhan : üstünlük
sath-ı arz : yeryüzü, dünya
satıh : yüzey
şebih : benzer, benzeyen
şeffafiyet : şeffaflık, saydamlık
şems : güneş
tanzîr etme : nazire yapma, benzetme, benzerini getirme
tasarrufat : tasarruflar, kullanımlar; Allah’ın isim, sıfat ve fiilerinin tecellîsi olan icraatlar
tasvir : birşeyin kendisine özgü niteliklerini tam ve açık biçimde anlatma; göz önünde canlandırma; betimleme
tecerrüd : soyutluk
tecezzî : bölünme, parçalara ayrılma
tekebbür : büyüklenme, büyüklük iddiasında bulunma
temsil : analoji; kıyaslama tarzında benzetme
tenakuz : zıddiyet, çelişki
terettüp, teselsül : sıralama, sıra ile, zincirleme ilişki
teshil etme : kolaylaştırma
timsal : görüntü, yansıyan görüntü
timsal-i şems : güneşin yansıyan görüntüsü
umum : hepsi, bütün
vesvese : şüphe, kuruntu
zaif : zayıf, güçsüz
zâtî : birşeyin bizzat kendi zâtında zorunlu olarak bulunan; zâtın zorunlu özelliği; meselâ tam olmasa da “Sıcaklık ateşin zâtî özelliğidir.” diyebiliriz. Çünkü tam zâtîlik Cenâb-ı Hakkın sıfatlarında vardır.
zerre : atom, maddenin en küçük parçası
Yükleniyor...