Ey birader! Zihni iz’âna, kalbi kabule ihzar etmek için şu dört makamdaki nükâtı fehmetmiş isen; işte bak maksada giriyoruz!

İşte Kur’ân-ı Kerim ve Furkân-ı Hakîmin cennetine gir! Bak haşr-i cismânîyi kemâl-i vuzuh ile ve Cennet ve Cehennemin ahvâlini Beyân-ı Mu’ciz ile sana gösteriyor. Kimsenin haddi yoktu; o beyândan sonra beyâna kalkışsın!
1 !لَيْسَ بَعْدَ بَيَانِ الْقُرْاٰنِ بَياَنٌ

2 !نَعَمْ، اِذَا طَلَعَتِ الشَّمْسُ اِخْتَفَتِ النُّجُومُ وَانْطَفَتِ السُّرُجُ

Bak menzilgâh-ı dünyada a’sârnişîn olan ecyâlin sufûfuna hitaben kâinatı zelzeleye getiren şu hutbe-i ezeliyeyi dinle!

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

اِذَا زُلْزِلَتِ اْلاَرْضُ زِلْزَالَهاَ - وَ اَخْرَجَتِ اْلاَرْضُ اَثْقَالَهَا - وَقَالَ اْلاِنْسَانُ مَالَهَا - يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْباَرَهَا - بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰى لَهَا - يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ اَشْتاَتاً لِيُرَوْا اَعْمَالَهُمْ - فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْراً يَرَهُ - وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ3

وَبَشِّرِ الَّذِينَ اٰمَنُو وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِى مِنْ تَحْتِهَا اْلاَنْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ رِزْقاً قَالُوا هٰذَا الَّذِى رُزِقْناَ مِنْ قَبْلُ وَاُتُوا بِهِ مُتَشَابِهًا وَلَهُمْ فِيهَۤا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ4
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Kur’ân’ın beyânından sonra artık beyân yoktur.
2 : Evet, Güneş doğduğu zaman yıldızlar gizlenir, kandiller söner!
3 : “Ne zaman ki yer müthiş bir sarsıntıyla sarsılır. Ve yeryüzü bütün ağırlıklarını dışarı çıkarır. Ve insan ‘Ne oluyor buna?’ der. O gün yeryüzü, üzerinde herkesin ne iş yaptığını haber verir. Çünkü Rabbin ona konuşmasını emretmiştir. O gün insanlar yaptıklarının karşılığını görmek için hesap yerinden bölük bölük dönerler. Kim zerre kadar bir iyilik yaparsa onun mükâfatını görür. Kim zerre kadar bir kötülük yaparsa onun cezasını görür.” Zilzâl Sûresi, 99:1-8.
4 : “İman eden ve güzel işler yapanları müjdele: Altlarından ırmaklar akan Cennetler onlarındır. O Cennetlerden rızık olarak bir meyve yediklerinde, ‘Bu daha önce yediğimiz rızıktandır’ derler. Rızıkları, dünyadakine benzer şekilde kendilerine sunulur. Orada onlar için ter temiz kadınlar vardır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır.” Bakara Sûresi, 2:25.
« Önceki Sayfa  |
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

a’sârnişîn olan : asırlar içinde oturmuş olan
ahvâl : haller, vaziyetler
âlem-i emir : Cenâb-ı Hakkın emirler âlemi; emirler ve kanunlar dünyası
bâki kalmak : kalıcı ve sürekli olmak
bâki : devamlı, kalıcı
bekâ : devamlılık, kalıcılık
beyân : açıklama, izah
beyân-ı mu’ciz : mu’cizevî açıklama; açıklamaları mu’cize olan ve bir benzer açıklamayı yapmaktan başkalarını âciz bırakan Kur’ân’ın beyanı
birader : kardeş
dâimî : devamlı, sürekli
ecyâl : nesiller
fehmetmek : anlamak
Furkân-ı Hakîm : doğru ile yanlışı birbirinden ayıran hikmetli Kur’ân
haddi yok : yetkisi yok; yetki sınırları müsait değil
haşr-i cismânî : âhirette tekrar bedenlerin ve vücudların dirilişi
hayy : diri, canlı
hitaben : hitap ederek, seslenerek
hutbe-i ezeliye : ezelî hutbe; insanlara ve cinlere hitap eden ezelî hutbe, Kur’ân-ı Kerim
ihzar etme : hazırlama
iz’ân : şüphesiz ve kesin şekilde inanma
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
kanun-u zîşuur : şuur sahibi kanun
kavânin : kanunlar
kavî : kuvvetli, güçlü
kemâl-i vuzuh : tam bir açıklık
Kudret-i Ezeliye : Ezelî Kudret; varlığının başlangıcı olmayan ve ezelden beri var olan Allah’ın kudreti
maksad : gaye, amaç
mazhar olma : erişme, nail olma
menzilgâh-ı dünya : dünya durağı, dünya hanı
müstemir : devamlı, sürekli
nâmus-u zîhayat : hayat sahibi yasa
nükât : nükteler; ince mânâlar
sıfat-ı irade : Cenâb-ı Hakkın irade sıfatı
sufûf : saflar
şuur : bilinç, anlayış, idrak
tagayyürat : başkalaşmalar
tecellî : görünme, yansıma
vahdet : birlik, teklik
vücud-u hâricî giydirmek : nurânî lâtif beden veya lâtif kılıf giydirmek
zelzeleye getirmek : sarsmak
zîhakikat-i hâriciye : dış dünyaya ait gerçeklik sahibi
zîhayat : hayat sahibi
zîşuur : şuur sahibi, bilinçli
zîvücut : varlık sahibi
ziyâde : çok, fazla
Yükleniyor...